"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol." (Mevlana Celaleddin Rumî)
Açıklanamayan her şey hissedilmeye muhtaçtır.
ONUR
Yüzümü hissedemiyorum. Nasıl mimikler sergilediğimin çoğu zaman farkında değilim. Bunu insanların yüzüme bakarken verdikleri tepkilerden ölçüyor da değilim. Ama bazen (siz bunun "çoğu zaman" olduğunu anlarsınız) yüzüme bakarken bok görmüş gibi tepki veriyorlar. Moralimi düşüren bu da değil. Ne ulan benim moralimi düşüren? Aslında sorun yok biliyor musunuz? Ailemin orta sınıfa mensup oluşu dışında, hayatla cayır cayır savaşmak zorunda kalışım dışında ve korkak, garantici, sıradan, "aman banane"ci ve aynı zamanda her şeyin en iyisine sahip olmak için çalışmak zorunda hissettiren bir hayatımın oluşu dışında, sorun yok beyler bayanlar. Annemin her yere düştüğümde canının benden daha çok yandığını görmemle evin halısına yarım kavanoz tahini -yanlışlıkla- boca ettiğimde sanki cinayet işlemişim gibi verdiği tepki (bunun gibi yüzlerce örnek) arasında gerilime kapıla kapıla büyümem dışında... Sorun yoktu. Babam faturaları mı yatırsındı, istediğim bisikleti mi alsındı, içi geçmiş elektrik süpürgesini yenileyip anneme bir jest mi yapsındı yoksa bu ay bir iki kere etli yemek yapılsın diye parayı alışverişe mi ayırsındı? Para yok değildi, sorun paramızın olmasıydı zaten. Pardon, birazcık paramızın olmasıydı. Para hiç olmasa, böyle misler gibi fakir olsak tamamdı lan, valla bak. Efendi gibi asılırdık hayata, olursa olurdu olmazsa zaten yoktu, öyleydik, zararını çekerdik. Ama paran biraz varsa, geçiş statüsündeysen, babanız memursa, öğretmense, bir şirketin çalışanıysa, küçük bir işletme sahibiyseniz ve bu işletme sahilde değilse, taş gibi taşradaysa yani, bal gibi orta sınıfsınız işte.
Orta sınıfsanız mafyaların hayatından daha tehlikeli bir hayatınız var demektir.
Orta sınıfsanız, sıçrama tahtasına düzgün basmazsanız, o sıçrama tahtası başka şeylere dönüşür. (Ra Mısırlıların tanrılarındandır.)
Çoğunluğunuzun çocukluğu travmalarla dolu olur. Hatta o travmaların bağımlısı olursunuz. Sahi, bana bunu yazdıran nedir ki sevgili günlük? Artık orta sınıftan değil miyim yoksa? Hayır, tam da öyleyim hala. Çünkü günlük tutma ihtiyacı orta sınıf mensupları içindir. Alt sınıfın günlük tutmaya uygun bir hayatı yoktur, onlar için işler ya tam tersine döner, geçmişlerini silerler, ya da aynı potada eriyip ölüp giderler. Üst sınıf zaten anı yaşamak için yaşar. Belki ilerde anı yazarlar. Bunlar çok mu mantıksız? Mantıksız tabii, orta sınıfım çünkü.
Bunlar benim arabesk bir şarkı başlayıp bitene kadar geçen sürede düşündüklerimden ibaret. Hayatım arabesk bir şarkıya sığdırılmıştır ve düşünmekten başka bir şey yapamam. Düşündüğümün farkında olmadığım anlarda da üstümde bir dalgınlık olur. Ben Neo'nun henüz kung-fu bilmeyen, "matrix"e bağlı olan haliyim.
Her sabah uyanırım ve karbondioksit ve oksijenin yüzüme çarpıp burnum ve ciğerlerimde ayrışmaya başlamasıyla birlikte beynime düşüncelerim de nüfuz eder ve ayrışma işi başlar. Burada çok ağır itiraflara girmek istemiyorum, sadece uyanır uyanmaz yüzümün aldığı hali gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Çocuğunun ameliyat masrafını gece kulübünde hiç etmiş ve elinde sarhoşluğundan başka bir şey kalmayan çaresiz bir adamınki gibi bir yüz hali.
Tamam işler benim için o kadar kötü değildi, güzel bir sabahtı. Kaldığım yurt odasının balkon kapısından içeriye giren soğuk meltem beni geri yatağa itiyordu. Sırtımdaki ve boynumdaki uyumaktan oluşmuş ağrılar ise beni yataktan dışarıya itiyordu. Yahu ortada kalmak bu kadar berbat işte. Av ya da avcı değilsin, o savaşın arasında kalmış herhangi bir şeysin işte, ve savaşla bir ilgin var.
Kalktım yataktan, bari yüzümü yıkayayım, kendime gelirim diye. Hafiften sıkışmışım da... Tuvalete adımlıyorum, bizim Adıyamanlı sabahın altısında duşa girmiş. Pratik adamsın Adıyamanlı.
"Neyse" diyorum, "üstümü değiştirip kahvaltıya ineyim, oradan iş bakmaya geçerim merkeze". İki sosis, bir küçük çokomel, yarım ekmek. Demir bardak, ateş çay. Kafa nerede Allah bilir ama anlamak için çok yüksek mümin olmak gerekir.
Yarım saat sonra merkezdeyim, hayat akmaya başlamış. Faytonlar yine kurulmuş atlar yine kokuyor. Hem masumlar hem kokuyorlar. Allahım senden başka büyük yok.
İkindi saatiyle dörde kadar paralanıyorum oralarda, atlardan farkım yok.
Döndüğüm yer yine aynı, saat kulesinin dibinde başlıyorum insanları izlemeye. Yaklaşık yirmi adım ilerimde sokak sanatçıları müzik yapıyorlar, sesleri az geliyor. Kalkıp gitmeye yüzüm yok, yüzüm var da hakkım yok, hakkım var da dermanım yok... Kendi kendimi ötelemek varoluşsal tatminim açısından gayet uygun. Sözler ve sesler kısık da gelse bende her yeri cırmalanmış bir adamın tuz gölüne balıklama atlaması gibi tesir uyandırıyor. Çünkü şarkıda en az on beş kere orta kelimesi geçiyor. Söyleyenler meydanın ortasında.
Zaten moralim bozuk, iş yok, dolayısıyla para yok, borç var, stres var, travmalar boşlukları sık ve düzgünce dolduruyorlar... Sigara yok, hiçbir tarafını beğendirmeyeyim ama zaten çok özlemişim kaç gündür içmeye içmeye. Gururdan değil artık inattan istemiyorum kimseden bu sigarayı, artık hiçbir şeyin ortası yok çünkü bende. Tabii ki bunlar da düşünceden ibaret.
Düşüncenin ortasındayken "artık ortada olmayacağım" diye düşünmek dairenin içine kare çizmek gibidir. (DEVAM EDECEK)
Oğuz AKINCI
YORUMLAR