Başlangıcı olan ama bitiş noktası olmayan (sonsuza doğru belli bir düzlemde ilerleyen) doğrulara ışın denir. Yani başlangıcı bellidir ama sonu belli değildir.
İlerlemekte olan doğrunun ucu ne kadar keskinse yolu yarma kuvveti ve gidiş hızı buna göre belirlenir. Bu cümlede biraz fizik, biraz metafizik, "yoğunlukla" çay etkisi vardır. Burada çay, yazarın içindeki romantizme değil yüksek merak duygusuna işaret eder.
Yol, yani doğrunun ilerlediği düzlem, ışını kalınlaştırmak için gereken bütün şartlara sahiptir. Bir çeşit itki ile sonsuza gidişi durdurmakla mükelleftir. Kesin öyledir çünkü dünyayı ilgilendiren herhangi bir işte görevini tamamlamaya çalışan "doğru, ışın" engellerle karşılaşır.
Işın, sayısız noktanın düz bir yerde yola koyulmasıyla kendisine verilmiş kanun ile görevini er ya da geç tamamlar. (Yolda olmakla)
Belki sürtünmenin sağlayacağı durum ile "gidiş" hızlanır ya da yavaşlar. Işının hareketi, ışın belli bir yol aldıktan sonra algılarımızdan gittikçe uzaklaşabilir. Ama neticede yol yoldur ve onunla senkronize hareket ettikten sonra nerede ilerlemekte olduğu bellidir.
Bir işe başlamak, haliyle başlangıcı olan bir durumdur. A noktası kendisinde bulunan kişi bu gidişatı nasıl dış etkilere teslim edebilir? Etmemelidir.
Duygu durum kontrolü tek başına yetmeyebilir, belirli törelerle (kendi düzlemini ve varmakta olduğu yeri kanıtlamış doğrularla) desteklenmelidir. Algıdan ve gerçeklikten uzak herhangi bir dizginleyiş - otokontrol kişinin aleyhinedir. Şöyle ki; "Bir tokat da öbür yanağıma at." pasif bir direniş, bir çeşit boyun eğme olarak gözükse de, tornavidayla kurcaladığınız zaman içinden gayet sağlam çalışan bir mekanik ve sorunsuz ilerlemekte olan bir "doğru" çıkar.
Yani sırtında iki kanat olan bu sözde, sözün sahibi varış noktasına kartal gibi inmiş, hadiseyi pençelemiştir. Bedeviye "seninle o kadar ilgilenmiyorum ki, attığın tokadın karşılığını gösterecek kadar bile bende o ortaklık yok" demektir. İcabında "okyanusa düşen küçücük bir damla" olan bu tokada karşı roketatarla cevap verilir, bu, düzlemde ilerleyen ışının sürtünmeyi yarma kuvvetinden bir bukledir.
Özellikle gidişatı soyuttan somuta, somuttan soyuta olan mevzularda boyut değişebileceği için o diyarlarda dinozorlarla, ejderlerle ve bilumum devasa yaratıklarla karşılaşmak mümkündür. Masal değil de misal olan bu sözlerde anlatılan mesele "ejder çobanı" olmaktır.
Ve "ışınının" gidişatının durduğunu söyleyen müşriklere karşı, Rasulullah'a Kevser suresinin gelişini doğru okumaktır. Neticede o ışının varacağı yerde (yolda olmakta) Kevser vardır.
Oğuz AKINCI
YORUMLAR