Rockefeller ailesini birçoğumuz duymuşuzdur. Para, petrol, siyaset ve dahi birçok konu ve alanda fazlaca gündem oldular kendileri. Siyaset konusu kenarda dursun. Ben, kimine göre zekâ, kimine göre para, kimine göre güç, kimine göre hepsi olan bir hikâyeyi aktarmak istiyorum.
Konumuz, aile üyelerinden, Rockefeller kardeşlerden biri olan John Davison Rockefeller. Kahramanımız, ailenin zenginliklerinin bir alanı olan petrol zenginliğinin mimarı.
1800’lerin ortasında Amerika’da petrol ticareti artmaya başlar. Fakat petrol pazarı karışıklık içinde olup kâr marjı da düşük olan bir pazardır. John Davison bu sebeplerden dolayı öncesinde pazara girmez. Daha sonra Samuel Andrews isminde bir kişi petrol rafinesi konusunda ileri bir buluşu olduğu, ciddi kâr elde edilebileceği teziyle bizimkini ikna eder ve ortak olurlar. Bu buluşla rakiplerine nazaran daha kaliteli gazyağı çıkarmayı başarırlar. Kısa zamanda ciddi kazanç sağlanır ve Rockefeller diğer alanlardaki şirketlerini satıp var gücüyle petrol rafine işine girer.
John, petrol rafine işine girmesine girmiştir ama bölgede kendi şirketi gibi otuz tane daha şirket vardır. Bu durumda atağa geçmesi için yeni adımlar atması gerekmektedir. Nitekim atmıştır. Bu adım, kendisine yeni bir ortak alma adımıdır. Çünkü sıcak para lazımdır. Bu sıcak para ile yeni bir rafineri daha açmıştır. Açtığı bu rafineri ile beş yıl içerisinde bölgenin en büyüğü olmuştur artık. Ama yetmiyor, dahası, daha fazlası olabilir, olmalıdır!
Rafine konusunda yeterli büyüme gerçekleşmiştir. İş bununla bitmiyor elbette. Bunun ulaşım faktörü de var. Bölgede petrol konusundaki karışıklık ve düzensizlik taşıma konusunda da baş gösteriyor. Petrolün taşıma işlemi trenlerle yapılıyor ve taşıma ücretleri hem pahalı hem de her şirket kendi isteğine göre fiyat belirliyor. John’un bu durumu da çözmesi gerekiyor. Ana hedef fiyatı ucuzlatmak mıdır sizce? Göreceğiz. Bizimki bu şirketlere gidiyor ve pazarın fazlasına hâkim olduğu için şirketlerden astronomik indirimler yapmasını istiyor. Detayını bilmemekle birlikte bu şirketlerden birkaçını birbirine düşürerek hedefindeki astronomik indirimi de elde ediyor. Bu indirim piyasadan sır gibi saklanır. Neticede artık yaptığı bu hamle ile “paraya para dememektedir.”
Ana hedefe gelelim isterseniz. Yukarıda hem petrol piyasasının hem de bunun ulaşımının karışıklık ve düzensizlik içerisinde olduğunu söylemiştik. Rockefeller, anlatıldığına göre düzenli, tertipli bir adamdır ve bu düzensizlikten rahatsızdır. Daha iyi bir hamle yapmalıdır ki hem bu düzensizlik sona ersin hem de sona erdirdiği düzensizlikten yeni bir düzen kurmuş olsun. Ve sonunda bu hamleyi yapar. Kendisinin şirketi kadar büyük olmasalar da bazı büyük rafine şirketlerini gezer. Onlara, ortak bir rafine şirketi kurarak rafine ve taşıma ücretlerinin sabitlenmesini teklif eder. Bunlardan bazılarını ikna eder ve o şirketlerle artık ortaktırlar. Bu güçle birlikte tren şirketlerine tekrardan gider ve artık pazarın büyük bölümünü kendilerinin ellerinde olduğunu söyleyerek önceki yapılan indirimin üzerine daha fazla indirim yapmalarını teklif eder. Teklif mi dedim? Neyse, anladınız siz. Aslında bu teklif bir yerde taşıma şirketlerinin işine gelecektir. En azından bir düzen olacak ve düzenli para akışı olacaktır. Sonuç olarak bu teklifi kabul ederler ve yeniden büyük bir indirim yaparlar.
Peki diğer taşıma şirketlerine ne oldu? Yani John’un teklifini kabul etmeyen şirketlere... Tahmin edeceğiniz üzere teker teker döküldüler ve iflas ettiler. Çünkü masrafları Rockefeller ve anlaşmalı diğer şirketlere göre çok daha yüksektir. Peki, John ne yapmıştır? Tabii ki bu batık şirketlere gitmiş ve onlara şirketleri satın alabileceğini söylemiştir. Bu sayede bir yıl içinde bölgedeki otuz rafinerinin yirmi dört tanesine sahip olmuştur. Bahsettiğimiz bölge Cleveland bölgesidir. Bu olaya pazar sakinleri “Cleveland Katliamı” demişler. Gerçekten de bir katliam gerçekleşmiş. 1880’de Rockefeller bu pazarın yani Amerika’daki petrol sektörünün yüzde doksanını kontrol eder hâle gelmiştir.
John Rockefelleler’e, yaptığı bu hamleler ve pazardaki hâkimiyeti sebebiyle tekelleşme üzerinden saldırı gelecektir. Bu konuda kendisine davalar açılır. Davaların uzun zaman sürdüğü belirtilir. Fakat o da kendisini malum davalar karşısında, petrol fiyatlarının dengelendiği, artık bariz fiyat oynamalarının olmadığı, aracıları da ortadan kaldırarak tüketiciye ürünlerin yüzde seksen gibi oranla daha ucuza ulaştığı tezi ile savunur.
Aile, John Davison’dan sonra da çeşitli yatırımlarla dünyanın sayılı zenginleri arasında olmaya devam etmiştir. Tabii ki aile sıradan bir aile, sadece bir aile değildir. Siyaset ve dengeler boyutunu bir kenara bırakarak bir hikâyeyi aktarmış oldum.
Olay üzerinden uzun bir değerlendirme yapmayacağım. Fakat dünya ekonomi ile dönüyor. Bu ve benzeri şirketler, birçok ülkeden güçlü şirketler. Artık günümüz dünyasında şirketler çok daha etkin. Bireysel varlığımızı geçtim, devlet açısından varlığımız ve dahi bütün var olanlar açısından şirketleşmek ve varlığı idame ettirmek çok önemli. Bütün pazarlarda bulunmak ve hâkim konuma gelmek oldukça zor. Teknoloji ve yapay zekâ faktörünü de sayarsak dünya bambaşka bir yere gidiyor.
Peki, mevcudumuzla, bunlarla baş etmek sizce ne kadar mümkün? Sorunun cevabını hepimiz iyi biliyoruz aslında. O nedenle yeni yöntemler, yeni anlayışlar ve yeni bir dille “yeni bir kavim” oluşturmak, organize olmak, var olmak, şirketleşmek, dünya ile yarışmak zorundayız. Evet, zorundayız, çünkü dünyanın gideceği yerde biz ilk durakta inmek zorunda kalabiliriz. Zorundayız, çünkü bu düzende kaçıncı sınıf insan olabileceğimizi tahmin etmek de zor. İşe, yeni bir dil ile başlayalım isterseniz. Çünkü aynı dili konuşanlar sizi mutlaka bulacaklardır.
Nuri N. DOKUZOĞLU 09.12.2019 (Proje 99)
YORUMLAR