Nuri N. Dokuzoğlu

Nuri N. Dokuzoğlu


Rakamlarla Konuşalım

18 Kasım 2021 - 09:51

-TARİHÇİ EMRAH SAFA GÜRKAN’IN “BUNU HERKES BİLİR” İSİMLİ KİTABININ BİR BÖLÜMÜ VE BU BÖLÜM ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRME-
Emrah Safa GÜRKAN, bahsi geçen eserinde tarihte yaygın olarak bilinen bazı hususların doğruluğunu ve de ele alınış biçimlerini yeniden değerlendirerek bu hususlara akademik iddia kaygısı taşımadan açıklık getiriyor. Kitabın bir bölümünde Osmanlı’nın neden geri kaldığına dair bazı argümanlar sunuyor ve bunları rakamlarla açıklıyor. Matbaa konusunu anlatırken, Osmanlı’da bir dönemin okuma oranlarını ve dönemin bazı devletlerinin okuma oranlarını, günümüzde de yine ülkelere göre okuma oranlarını karşılaştırmalı olarak vererek bizim açımızdan pek de iç açıcı olmayan gerçeklerle yüzleşmemizi sağlıyor.

Avrupa’da matbaanın gelişimi ve okuma oranlarının artmasını yazarın anlattığından yola çıkarak özetleyeyim. Matbu kitapların sayılarının el yazması eserlere oranla artmaya başlaması, artık her yere bu kitapların ulaşabiliyor olması, hümanizm ve Protestanlığın da bu minval üzere desteği ile kitap Avrupa’da epeyce yaygınlaşıyor. En ücra bir köyde bile artık insanlar kitapla buluşuyorlar ve yeri geldiğinde Hristiyanlığın geleneksel anlayışına okudukları kitaplar sayesinde karşı gelebiliyorlar. Bahsedilen dönem on altıncı yüzyıl. Temel gereksinimleri konusunda bile iki kelimeyi bir araya getiremeyen köylüden bahsetmiyor. Hristiyanlığın geleneksel anlayışına karşı gelebilen, bu konuda söyleyecek bir çift sözü olan köylüden bahsediyor. Tabii geleneksel anlayışın doğal tepkisi olan sansür ve engelleme çalışmaları gerçekleşmiyor değil. Fakat bilginin yayılması bu engelleme çalışmalarına bir yere kadar izin veriyor ve talep, engelin bir anlamda önüne geçmiş oluyor.

Okumanın ve matbu kitapların yaygınlaşması, kalitenin artması ve kitapların ucuzlaması, okullaşmanın da artmasıyla artık bu eğilimin daha da hızlandığı gerçeği bazı rakamlarla veriliyor. Bu rakamların zihin muhasebesi için önemli olduğu kanaatindeyim. “1480’de Floransa’da 10 -13 yaşlarındaki çocukların % 23’ü okula gidiyor. On altıncı yüzyıl sonunda Venedik’te her üç çocuktan biri okuyabiliyor, on dokuzuncu yüzyılda İtalya’nın tamamında bu oran % 31 oluyor.”.

Sonraki yüzyıla gelindiğinde okuma oranı yukarı yönde ilerlemeye devam ediyor. “Fransa’da 1686 -1690 arası okuma oranı erkeklerde % 29, kadınlarda % 14 ve sonraki yüzyılda da % 47 ve % 27. İngiltere’ye tekrar geldiğimizde 1612 - 1614 arası Londra’da ölüme mahkûm edilen suçluların % 47’si okuyabiliyor. New England ve Amsterdam’daki erkek nüfus için rakamlar ise % 50 ve % 70 şeklinde. 1740’larda % 70 ve % 32 seviyesine varıyor.”.

Osmanlı’ya geldiğimizde ise 1450 - 1800 arasında yukarıdakine benzer bir süreç yaşanmıyor. 1727 yılına kadar Müslümanlar hiç kitap basmıyor. Bu yıldan sonra yirmi yılda on yedi eser ve 12 bin 500 adet kopya basılıyor. III. Selim döneminde gerçekleştirilen reform programı ile bazı kitaplar çevrilip basılıyor. Matbaanın Osmanlı entelektüel hayatına girişinin 1826 yılına vardığını yazar şu ifadeleriyle aktarıyor. “… pek de popüler olmayan reform programının bir parçası olması, zaten ekonomik sıkıntı içinde olan matbaayı 1807 Kasım’ında Alemdar Mustafa Paşa’nın katliyle sonuçlanan yeniçeri isyanının hedeflerinden biri haline getirmiştir. Matbaanın geri dönüşü olmayan bir şekilde Osmanlı entelektüel hayatına girmesi ise 1826 yılını bulacaktır; artık asrın sonunda birçok vilayette bulunmaktadır.”.

Matbaanın gecikmesinin yaygın olan gerekçelerinden müstensihlerin işsiz kalması ve dini kitapların özensiz basılması gerekçelerini birtakım referanslar ve delillerle doğru bulmuyor yazar. Kitapta bunlara yer veriliyor. Yazar asıl meseleye de zaten açıklık getiriyor. Gürkan, gelecek nesillerin şekillenmesini derinden etkileyecek matbaanın Osmanlı’daki serüveninin anlattıktan sonra “esas sorun” olarak nitelendirdiği okuma problemine geçiyor.

Öncelikle kitap konusunda Osmanlı’ya matbaa gelse bile okur-yazar oranının düşük olduğu ve bu anlamda kitaba bir talebin olmadığı gerçek. Tabii matbaa gelmiş olsa bu durumda değişkenlik olması muhtemel. Ama asıl unsur, bu konuda insanlar bir talepte bulunmuyor ve bunun bir ihtiyaç olması kodu henüz yerleşmemiş.

Rakamlarda kesinlik olmama ihtimali belirtilmekle birlikte 200-300 bin kişinin yaşadığı İstanbul’da en fazla 400 sıbyan mektebi bulunuyor ve ortalama 8 bin ile 16 bin arası öğrenciye eğitim verildiği aktarılıyor. Medreselere gelince yine tam sayı verilemiyor ama sıbyan mektebine göre (talebin az olması sebebi ile) daha az öğrencinin gittiği aktarılıyor. “Bununla ilgili yapılan çalışmada on yedinci ve yirminci yüzyıl arasında terekesi tespit edilen 64 medrese öğrencisinin üstünden 126 adet farklı kitap çıkıyor. Yani ilerleyen zamanlarda dini konularda yetkin olacak bu öğrencilerin elinden geçen kitap sayısı 126. Daha trajik olanı ise 64 öğrencinin 32’sinin geride bıraktıkları kitaplar arasında Kur’an’ı Kerim yok. Sonraki yüzyılda ise bu verilerde bir artma olmadığı savaş sebebi ile de verilerin daha da düştüğü gerçeği mevcut. Cumhuriyet dönemine geçtiğimizde 1927 yılında toplam nüfustan % 8,61’i okuryazar. Yedi yaş üstünde ortalama erkeklerde % 17,42, kadınlarda % 4,63 şeklinde.”. Kadınların okuma oranları da yine karşılaştırmalı olarak veriliyor ve orada da tablo maalesef değişmiyor. Nüfusa nazaran çok az sayıda kadın okuryazar ve birçok kadının elinin altında kitap yok. Savaş sonrası erkek nüfusunun azalması, dolayısıyla kadınların çocuk yetiştirmede önemli görev üstlendiği dönemin şartlarında çocukların yetiştirilme tarzı da bu konuyla bağlantılı ayrıca bir tartışma konusu olabilir.

Dönemimize geldiğimizde Şark’ta çok da bir şey değişmiyor. “Demokratik Eğitim ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin raporuna göre Türkiye % 0,1’lik okuma oranıyla 86. sırada yer alıyor. % 21 oranı ile Fransa ve İngiltere, % 14 ile Japonya, % 12 ile Amerika var. Türklerin kitaba ayırdığı yıllık bütçe ise 5,5 tl.”.

Üniversite kitaplıklarına da göz atılıyor kitapta. “Vakıf Yüksek Öğretim Kurumları 2019” raporuna göre, “70 vakıf üniversitesinden 5 tanesinde öğrenci başına 1 kitap düşüyor. 70 üniversitenin 10 tanesinde ortalama sayılar 2 haneye ulaşıyor. İlk 3 sıradaki üniversitelerde bu sayı 51, 42 ve 32 şeklinde.”. “507.596 kitap sayısı ile Bilkent başı çekiyor. 257.727 ile Koç Üniversitesi, 221.719 ile Başkent Üniversitesi var. 10 üniversite 100 bini geçebilmiş. Antalya Akev Üniversitesinin 500 kitabı var…”. Dünyaya baktığımızda rakamlar elbette bizi susturup izletecek türden. “Harvard’ın kütüphanesinde 19 milyon kitap var. Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin kitaplarının toplamından fazla kitaba sahip. Oxford’da 12, Cambridge’de 8 milyon kitap var.”. Son rakamlara gelelim. “TÜİK 2017 raporu doğrultusunda Milli Kütüphane’deki kitap sayısı 1.410.489.”. “ABD’deki Kongre Kütüphanesinde kitap sayısı 16 milyon. Alman Milli Kütüphanesi’nde 15,5 milyon, Fransa ve İngiltere Milli Kütüphane’sinde 14 milyon kitap var.”.

***
Tarihi ve toplumu tek bir veri ile tam manasıyla değerlendiremeyiz. Eldeki veriler bize çok şey anlatıyor ama tarihçi gözü ile değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Elbetteki matbaa ve kitap bir ihtiyaç ve talep meselesidir. Bunların ihtiyaç olarak görülmemesinde birçok suçlu bulabiliriz. Faydası olur mu bilemem. Almazlığın tarihine ışık tutan bu meselede kaçırılan ve kaçırılacak trenlerin sayısına ulaşmak ne mümkün? Matbaa, Avrupa’da bu kadar yaygınlaşmış ve tesiri de önemli ölçüde görülürken neden Osmanlı’da talep edilmedi/ettirilmedi ve ihtiyaç hissedilmedi/hissettirilmedi diyerek muhasebeden geçmesi gereken bir mesele. Bunun talep edilmiyor olmasının tek bir döneme has arıza olmadığını da kabul edelim. İyi ve kaliteli bir yemek için malzemenizin de iyi ve kaliteli olması gerekir. Bu malzemeleri tedarik etmek yerine sorunu malzemede görmeyip mutfağa çeki düzen verip yemeğin düzelmesini beklemek bir arızadır. Bilmem kaç nesildir malzemenin kalitesinden çok mutfağın şeklini düzeltmeye çalışıyor, kalitesiz yemek yemeye devam ediyor ve sorunların kaynağını yeterince fark edemeyip reaksiyon gösteremiyoruz. Toplumlar bir günde gerilemez ve bir günde ilerlemezler. Sorun çok daha önceye dayanıyor. Ama bazı dönüm noktaları ve fırsatlar vardır ki geleceğin bambaşka bir şekilde yaşanmasına sebep olabilir. Matbaa kanaatimce böyle bir konumda idi ve şark da garb da ona göre şekillendi.

Not: Rakamların aktarılması sebebi ile bazı cümleler kitaptan doğrudan alınmıştır.
Kaynak: GÜRKAN Emrah Safa, Bunu Herkes Bilir, 3. Baskı, İstanbul, 2019, S. 65-82


Nuri N. DOKUZOĞLU 23.07.2020 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum