Yaşadığınız coğrafya önemlidir. O coğrafyayı tanımak daha da önemlidir. Kitabın yazarı olan Haldun Taner, coğrafyasını ve insanını tanımış bir insan. Bunu eserlerinden anlayabiliyoruz. “Koyma Akıl, Oyma Akıl” kitabı da bize bu izlenimi veren bir kitap.
Memleketini ve insanını tanımak, şarkta aslında çok bir şeyin değişmediğini görmek, kaderi kırmanın kolay bir şey olmadığını anlamak için bu kitap okunabilir. Ha, bir de yazma becerisini geliştirmek için uygun bir üslup arayışında olanlar varsa eser yardımcı olacaktır.
Kitap, yazarın 1971-1985 yılları arasında yazdığı bazı köşe yazılarını içermektedir. O nedenle kitapta, muhtelif konularda yer yer dişe dokunur meselelerin ele alındığını görüyoruz. Eserde yazar, yaşadığı dönem itibari ile gündem, sosyoloji, ideal insan ve hayat, felsefe, eğitim, dil, konuşma, dinleme, değerler, devlet adamlığı, tarih vs. kısacası hemen hemen her konuda söyleyebileceği bir şeyi olan bir insana yaraşacak şekilde çok çeşitli konuları ele almış.
Kitap ismi seçiminin rastgele olmadığını düşünüyorum. Vurgulanan meseleler, bunların ele alınış biçimi “Asıl anlatmak istediğim budur.” dercesine… Yazar, akla çok önem veriyor. Öyle ki yazarın, memlekette, ahalide memnun olmadığı yönler genelde akıl noktasındaki eksikliklerden kaynaklanıyor. Bu konuda başka mecralarda da yazdığını belirterek kitapta yer alan bir yazısında Türklerin en büyük eksiğinin “matematiksel kafa yoksunluğu” olduğunu vurguluyor. Bununla ilgili de bir tespiti var. “Siz Türkiye’nin her döneminde askerlerin neden öncü rolü oynadığını, ellerinde silah oluşuna mı veriyorsunuz? Ben daha çok onların meslekleri gereği matematikle, matematik disiplinle yetişmiş tek kesim oluşlarına veriyorum.” diyor. Eğer bir “kültür eşitliği” olacaksa, bu mümkünse bunun ancak matematiğin sevilmesi ve matematiksel disiplinle olacağını savunuyor. Konunun mümkünlüğü ise ayrı bir tartışma konusu. Aynı konuyu kitabın da adı olan “Koyma akıl, oyma akıl.” atasözü ile bağlıyor. “Akıl ikiye ayrılır: Koyma akıl, oyma akıl. Koyma akıl ancak kapıya kadar sürer. Oyma akıl ise bütün hayata siner.”
Kitapta, çok fazla önemsenmesi gereken bir konuya da yer veriliyor, almazlık konusuna… Yazar buna demagog diyor. Demagog, tutarsızdır, net değildir, sağduyu yoktur onda. Onunla bir yere varılmaz, kendi çıkarı ne ise ona göre hareket eder. Demagog saygısızdır, mugalata ile, safsata ile sizi alt etmeye, sizin yeteneğinizi fark edemeyip bunu hafife almaya çalışır. Bunların hayatın her alanında özellikle de politikada fazlaca olduğunu anlatır. Yazarın kitapta vurguladığı ifadeler bunlar. Demagogların, matematiksel açı yoksunu toplumlarda fazlaca olduğunu, onların samimiyetsiz, laubali, ciddiyetsiz olduğunu da vurgular. Aklın yolu bir. Ancak yeni bir kültüre geçenlere yabancı gelmiyor bu izahlar.
Haklı bir isyanla, matematiksel açının yoksunluğunun herhangi bir alanda artık düşünülemeyeceğini vurgulayarak, hâkim anlayışın değişmesini önemsiyor.
Dil konusu da önemli yazar için. Yazar için güzel, akıcı bir dille konuşmak, hâkim bir Türkçe oluşturmak ehemmiyet arz ediyor. Bununla alakalı hem kendi tavsiyesi mevcut hem de bir kitap referansı ile bunu destekliyor. Kendisinin tiyatrocu olması sebebi ile bu konuya bir hayli önem vermiş olması olağan bir durum. Üslubu ise sade, akıcı ve genel manada net. Yer yer katılmadığım kısımlar olsa da zannımca dönemin hâkim dil anlayışı ile anlatılmış.
Günümüzde eskiye nazaran pek bir şey değişmediğini kanıtlayan konulardan birisi de hayat pahalılığı. Pahalılığı insanların en çok yakındığı durum olarak ifade ediyor yazar yetmişlerin sonuna doğru yazdığı bir yazısında. Bunu da yine kendi üslubunca anlatıyor. Pahalılık sebebiyle az yeme tavsiyesi yaptıktan sonra, ozanlar arasında en büyüklerden kabul ettiği ama yapıtı da en az olanın Yahya Kemal olduğunu, bu azlığın sebebinin ise Yahya Kemal’in midesine düşkün olmasından kaynaklandığını, Türklerin midesine düşkün olduklarından kan dolaşımının en çok olduğu bölgelerin mide, bağırsak ve daha aşağı kısımlarda olduğunu, az yeme vesilesi ile artık beyne de kan gideceğini, yurtdışı planları yapamayanlara ise yurdumuzda da görülecek güzel yerlerin olduğunu, su kesintisini önemsemeyip insan olarak aslımızın topraktan olduğunu, tüketim yapmayarak da sermayedarların önünün kesilebileceğini Kâmil’e anlatır gibi anlatarak iğneyi de çuvaldızı da batırıyor birilerine.
Emekliliği huzura erme vesilesi olarak görme anlayışının da yıllar yılı değişmeyen bir anlayış olduğunu biliriz. Sefirikebir (büyükelçi) olan arkadaşları üzerinden anlatıyor yazar bu acayip halin acayipliğini. Hatta öncesinde sefirikebirlerden övgü ile bahseder yazısında ve onlar hakkında; “Meslekleri gereği adap erkân bilirler, her konuda üzerinde hiç değilse beş dakika konuşabilecek bir çokyanlılık da edinmişlerdir.”, “Büyük gaflar yapmazlar, ölçülü konuşur, ölçülü yazarlar.”, “Hasılı, seçme, eleme insanlardır.” der. Öyle insanların emekli olup pasif bir hâle bürünmelerini, her şeyden ellerini eteklerini çekme hayallerini eleştirerek, topluma faydalı olmaları mesajını gönderir ve insanın ömrünün sonuna kadar çalışması, çabalaması kodunu vermiş olur.
Yaşlılık konusu, asıl yaşlılığın yoğun karamsar olma hâli ile alakalı olduğu, bunlara bağlı olarak ülkede gerçek manada uzman yetişmediği, enerjinin düşük olması, orta yaşların önemi ve orta yaşlarda verimliliğin düşürülmemesi gerektiği… Bunlar gibi önemi uzun zaman diliminde daha iyi anlaşılacak birçok konu gerekçeleriyle anlatılmış. Çeşitli münasebetlerle yurt dışı etkinliklerinde, etkinlikle hiç alakası olmadığı halde en ön sırada bu etkinliklere katılan, devlet imkânlarını kullanarak eş, akraba ve dostları ile bunu yurt dışı gezisi fırsatına çeviren, bugün de hâlâ sayıları bir hayli fazla olan paçoz bürokrat sürülerinden de bahsetmekten geri durmamış.
Netice itibariyle, üslup açısından okunması gerektiğini düşündüğüm yazarın eserinden, onun muzdarip olduğu konuların birçoğunun hala yaşanıyor olması dikkate değer bir konudur ama bu yaşanılanların otuz-kırk yıllık mevzular olmayıp örüntüleri ile asırlardır devam edegelen birer almazlık örnekleri olması ise bundan daha fazla vurgulanması gereken mevzulardır. Asırlık kısır döngüyü kıracak bir aklın faal olması, bilmesi ve anlaması gerekenler için her şeyden fazla önem arz eder.
Nuri N. DOKUZOĞLU 23.11.2020 (Proje 99)
YORUMLAR