Nuri N. Dokuzoğlu

Nuri N. Dokuzoğlu


Gurur, Geri Döndü

18 Kasım 2021 - 09:21

Hikâyeler kolay oluşmuyor. Başarmak için bazen hikâyeler oluşturmak, hem başarıyı elde etmek hem de sonrakilerin başarısına katkıda bulunmak lazım. Bu anlamda biyografik/otobiyografik çalışmalar da önem taşıyor, hikâyenin bir parçası olmalılar.

“Gurur, geri döndü” bir slogan. Ünlü bir araba firmasının sloganı. Gerçekten de güzel bir geri dönüş olmuş. Geri dönüşten önce firmanın bir “gurur” olmadığını varsaysak bile dönüşü, bu süreçteki sancılar ve sonrasında gerçekleşen doğuş, başlı başına gurur kaynağıdır. Bahsi geçen araba firması Chrysler. Gurur kaynağı ise Lee Iacocca. Gelelim bakalım hikâyeye.

Chrysler firması 1970’lerin sonunda maddi zorluklar yaşayarak iflas etme eşiğine kadar gelmiştir. Muhtemel ki bu iflas eşiğinden kurtulmak için birçok çare aramışlardır. Artık en son, bir dönem Ford firmasının genel müdürü olan Lee Iacocca’yı Chrysler’e CEO yaparlar. Zaten asıl hikâye burada başlıyor. Lee Iacocca göreve gelince öyle kararlar almaya başlıyor ki sıradan bir insanın aklından kolay kolay geçmeyecek, “vicdanı elvermeyecek” kararlar bunlar. Tabii Lee Iacocca’nun hedefini baz aldığımızda buradaki “vicdan” konusu tartışmaya açık hâle gelebilir. Bunu şimdi tartışmaya açmak erken olur. En iyisi hikâyenin devamında herkes kendisi buna karar versin.

Lee Iacocca göreve gelince binlerce arabanın üretimini durdurmaya başlar. Bayilere de satamadıkları arabaları geri almayacaklarını bildirir. Bununla da yetinmez. Üst düzey - alt düzey fark etmeksizin birçok pozisyondaki çalışanı da işten çıkarmaya başlar. Öyle ki bu çalışanlar arasında yıllardır firmanın üst düzey pozisyonlarında çalışanlar da vardır. Bu pozisyonlara da kendi adamlarını yerleştirir. Şüphesiz bu işten çıkarmalarda oluşturduğu olumsuz etki de kolay değildir. Nitekim işten çıkardığı işçi sayısının altmış bini bulduğu söylenir. Varın gerisini siz düşünün. Ama ortada ciddi bir yük ve önemli bir hedef vardır. Şirketi iflasın eşiğinden kurtarmak ve eski güzel günlere geri döndürmek…

İşten çıkarmalar yeterli olmamıştır. Şirketin birçok gayrimenkulü ve üretime devam eden fabrikaları da satışa çıkarılmış ve satılmıştır. Lee Iacocca’nun kararlarının kolay alınan kararlar olmadığını söylemiştik. Öyle ki Amerikan ordusuna askeri araç yapan fabrikayı bile satmıştır. Gerçekten ne yapıyor bu adam? Bir fabrikayı kurtarmak adına orduya üretim yapan bir fabrikayı bile satıyor. Deli mi, çılgın mı? Sanki bu ifadeler basit kaçıyor malum durum karşısında. Bununla da yetinmiyor, Chrysler’in tekne imalatı yaptığı fabrikayı da satıyor. Bir yerde duracaktır artık diye düşünüyorum.

Gerçekleşen işten çıkarmalar ve fabrikaların satışı sonucunda kendisine yöneltilen olumsuz eleştirilerin de ustaca ve büyük bir fedakârlık yaparak önüne geçiyor. Yıllık bir milyon dolar olan maaşını bir dolara indirerek yaptığı işte ne kadar ciddi ve kararlı olduğunu izah etmeye gerek kalmaksızın kanıtlamış oluyor. “Bir milyon dolardan bir dolara mı?” Evet, bir milyondan dolardan bir dolara. Lee Iacocca’nın fedakârlığı bundan ibaret değil. Şirketin reklam filmlerinde boy göstermeye başlar. Ülkenin ünlü isimleri ile reklam filmlerinde bile kendisi oynar. Artık samimiyeti konusunda galiba tartışmalar sona ermiştir diye düşünüyorum. Ayrıca Amerikan Devleti'nden geri ödeme garantisi olan bir kredi ister ve bu kredi için birçok politikacı ile görüşerek devleti bu krediyi vermeye ikna eder ve krediyi alır. Bunun da herkesin kolay kolay yapabileceği bir şey olmadığı kanaatindeyim. Amerika gibi bir ülkeden bahsediyoruz.

Gelelim işin mutfağına. Bütün bu altyapı çalışmaları, kredi desteği, alınan ekonomik önlemler ve işten çıkarmalar sonucunda ortaya bir şey çıkması gerekir değil mi? Bir patron olsam Lee Iacocca’ya “E hadi artık!” derdim. Aldığı sert ve radikal kararları işin mutfağında da sürdürüyor. Kalite konusunda ciddi yapılanma, sıkı bir denetimle bir yılın sonunda Chyrsler Amerika’nın en kaliteli arabaları arasına girer. Bu başarıyı sadece ülke içinde algılamamak lazım. Nitekim Japon araçları o dönemlerde yükselişe geçmiş ve yer yer Amerikan araçları ile yarışacak seviyeye gelmiştir. Öyle ki bu başarının sonucunda Lee Iacocca “Gurur, geri döndü” sloganını pazarlama sloganı olarak kullanmaya başlamıştır. Bunu da yeni araç projeleri ile desteklemiştir.

Lee Iacocca birkaç sene boyunca zikrettiklerim ve benzeri çalışmalarla şirketi iflas eşiğinden kurtarıp kâra geçmesine ve şirketin uzun yıllar boyunca ayakta kalarak dünyanın sayılı markaları arasına girmesine vesile oluyor. Mutlaka ki hikâyenin bilmediğimiz birçok yönü vardır. Saydığım unsurlar idrak etmemizi pekâlâ sağlayacak unsurlardır diyebilirim.
***
Lee Iacocca’nun başarılı olmak için benimsediği bazı prensiplerin olduğunu okumuştum. Başarı kolay elde edilmiyor sözünü basite almamak lazım. Gerçekten başarılı olan kişilerin hikâyelerini incelediğinizde mutlaka belli başlı prensiplerinin olduğunu görürsünüz. Bu prensipler askerî, siyasi ve sosyal alanlarda herkesin ya da akıllı olan herkesin uygulayabileceği prensipler. O zaman başarılı olmak için mutlaka prensiplerimizin olması gerektiği düşüncesini benimseyelim. Elde var bir.

Fark ettiyseniz Lee Iacocca, binlerce kişiyi işten çıkartırken bir yandan kendi adamlarını işe aldı. Çünkü öyle ya da böyle o şirketi iflas eşiğine getiren kişiler oradaki çalışanlardı. Lee Iacocca'nun yeni bir şey yapması ve yeniden inşa etmesi gerekiyordu. Bunu da yeni insanlarla, kendi kadrosu ile yaptı. Lee Iacocca, özellikle üst kadroda olanları işten çıkarmayıp kendi kadrosu ile beraber eski çalışanları çalıştırmayı devam ettirseydi başarılı olur muydu? Bence hayır. Çünkü eski çalışanların o hali, belki inançlarının yetersiz olması ve dahi bir sürü başka sebep ile başarıyı ciddi manada engelleyebilirlerdi. Dolayısı ile bu da yerinde bir hareket olmuş oldu. Elde var iki.

Bazı hedeflere ulaşmak zordur ve bu hedeflere ulaşıncaya kadar birçok şeyi gözden çıkarmak gerekebilir. Bunu, bütün savaş stratejilerinde gördüğümüz gibi hedeflere ulaşırken birer basamak olarak görmek daha doğru olur sanırım. Lee Iacocca’nın yaptığını eleştirebilirsiniz. Neticede hedef büyük ve hedefe ulaşmak için her şey mubah. Neden? Çünkü ulaşılan hedefin sonucunda kaybedilen her şey fazlası ile telafi edilecektir. Savaşta hiçbir komutan askerinin ölmesini istemez. Aynı komutan savaşı kaybetmek de istemez. Savaş kaybı bazı askerlerin kaybından daha büyük bir kayıptır. Çünkü takdir edersiniz ki savaş kaybı çok daha büyük bir kayıpla sonuçlanacak, birçok insan ölecek ve dahi savunulan topraklar da elden gidecektir. Öyleyse bu uğurda gerekirse bazı askerler ölebilir. Bu şekilde bir soyutlama ile ben Lee Iacocca’nın haklı olduğu düşüncesindeyim. Kısa süreli yıkımlar yaratarak büyük bir felaketin önüne geçmiştir. Elde var üç.

Stratejik bakmanın, stratejik düşünmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha idrak etmiş olduk. Lee Iacocca’nın üretimi devam ettiği halde fabrikaları satması, yumurtlayan tavuğu kesmeğe benzetilebilir. Askeri araç üreten fabrikayı bile sattığını hatırlayalım. Burada da risk faktörü devreye giriyor ve hedefe ulaşmada mutlaka risk alınması gerektiği kanaatine ulaşabiliyoruz. Nitekim sonuca bakınca bu kanaate ulaşmak hiç de zor olmayacaktır. Elde var dört.

Kadro ve inanç çok önemli. O kadar önemli ki Lee Iacocca ve ekibi buna inanmasaydı asla başarılı olamayacaklardı. İnançlı, çalışkan, liyakatli, dürüst ve fedakâr olan bir kadronun önünde hiç kimse duramaz. Bu her alanda böyledir. Böyle bir kadro, bir şirketi geri döndürebildiği gibi bir milletin makûs kaderini bile değiştirir. Ve bu şarttır. Bunun gerçekleşmesi için, bu kadronun oluşması için gerekirse bazıları gözden çıkarılabilir. Ama bu gözden çıkarılanların çocukları/torunları ya bunu başaracak ya da bu başarıya şahit olacak. Çünkü başka yol yakın görünürde görünmüyor. Chrysler’in eski çalışanları ile o şirket kurtulmayacağı gibi toplumun eskileri ile de bu kader değişmeyecek. Yeni olmak, yenilenmek, kalifiye ve kaliteli olmak şart! Elde var beş.

Kaynak: AKSOY Mete, Savaşçının Dokuz İlkesi, 3. Baskı, 2018, İstanbul

Nuri N. DOKUZOĞLU 02.12.2019 (Proje 99)

YORUMLAR

  • 0 Yorum