[Aslında bilimimizi yaratanlar, kurallara göre oynamak yerine devrimler başlatmayı tercih eden tahrip edici radikallerdir.
Çığır açan bir buluş yapmak için, en ünlü bilim insanlarımız ne gerekirse yapmışlardır. Mistik görüşleri takip etmek (Einstein), kandırmak (Galileo) ve uyuşturucu kullanmak (Steve Jobs) gibi. Kendileri ve başkaları üzerinde deneyler yapanlar da olmuştur, bu sırada öldükleri de.]*
Bir sokak röportajından:
-Sizce insanlar matematiği neden sevmez?
"Ben hayatım boyunca matematiği hiç sevmedim. Matematikte en fazla aldığım not 25'ti benim ilkokulda. Benim babam kasaptı. Götürdü hocaya bir kilo et verdi. Hoca öyle geçirdi beni matematikten."
"Çünkü zor. Lanet olası bir zorluğu var. Hadi gidelim Osman."
Ayarlanan zeminin itici gücü nihayetinde Türk insanı üretmeye uzak tutuluyor. Bir şey üretmekten daha kârlı, sermayesi olan için kolay kazanç sağlayan işler olduğu sürece de bu böyle devam edecek gibi görünüyor. Üretim için kolları sıvayan, bir ihtiyacı fark edip bir ürün ortaya koymaya çalışanlar gerekli tedbirler alınmadıysa ekseriyetle işin ikinci, üçüncü aşamalarında şamarlanıyor. Ne iş yaparsanız yapın, işin mutfağında işler farklı işliyor. Günümüz Türkiyesi'nde uzun vadeli bir iş yapmak istiyorsanız muhakkak ciddi bağlantılara sahip olmalısınız. Hatta bağlantılarınız belli bir sabite sırt dayamadan güncel güçlere göre değişkenlik gösterebilmelidir. Özellikle belirtilmeli ki, dişe değecek on parçadan oluşan bir ürün imal ediyorsanız, parçalardan yahut parçaları üretmeniz için gereken ham maddelerden kabaca en az beşinin ithal olması zorunluluğu kuvvetle muhtemeldir. Durum böyle olunca dışarıya bağımlı kalıyorsunuz. İşin daha acıklı tarafı gerekli malzemeyi yurt içinden temin etmeye kalktığınızda, salt tedarikten ziyade istediğinizi istediğiniz zamanda, istediğiniz kalitede alabilmeniz için okullarda öğretilen matematik yetmiyor. Şahsi planlarınız kusursuz dahi olsa beraber çalıştığınız firmalar da en az sizin kadar kusursuz işlemeli ki işi bir sonuca bağlayabilesiniz.
Ayakkabı sektöründe "Koşarken belli olmaz." diye bir tabir vardır. Tahmin edersiniz ki bu ayıplı ürünler için söylenir. Ayakkabı gibi çok aşamadan geçen, insan elinin çokça müdahil olduğu sektörlerde hata payı diğer sektörlere nispetle daha çoktur. Seri üretimde bir çift ayakkabı yaklaşık elli kişinin elinden geçtiğinden her aşamada kalite kontrol gerekir. Bu seviyede sürekli kontrolü sağlamak pek mümkün olmadığından süreç içerisinde yapılmış fakat müdahale edilmemiş ayıplar, ayıbı işleyenin bunu gizlemesi sonucu geri döndürülemez hatalara dönüşerek işin sonunda ortaya çıkar. Artık çıkan ürün ayıplıdır. Hatayı yapan, bunu bilen, buna göz yuman zincirin en zayıf halkasıdır ve zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. Tabii ki her biri muhteşem komandolardan oluşan bir birliğe ihtiyacınız yoktur fakat bir karınca kolonisinde olduğu gibi, fertler tek başlarına kaldıklarında bütüne dair ne yapacaklarını doğrudan bilemeseler de bir araya geldiklerinde kendi küçük işlerini bütünü inşa edercesine yaptıklarında, orada kendilerini aşan bir şey meydana getirebilirler.
Peki durumlar bu kadar kötüyse bu pek zengin yerel ağalar nasıl peyda oldu? Bazı yerel şirketlerin kısa sürede belli bir ivme kazanıp baş göstermesi örneği anormal değil. Muhakkak o kişilerle tanıştığımızda eşrafın kalanına nispetle bir ayvazlık kırıntısına, olumlu nazara, soğukkanlılığa, belli seviyede okuma yeteneğine sahip olduklarını görüyoruz. Fakat onların da yakaladıkları bir piyasa normları hastalığı var. Gerçek bal yoksa altkültürde bozuk bal zamanla gerçeğin yerini tutuyor. Ve maalesef artık balın hakikisini bulmak neredeyse imkansız. Normalde işaret edilen yere bakılır, parmağa değil fakat bu bir istisna ve parmağın gösterdiği yere bakmaya gerek yok. Birçok konuda işaret, artık parmağın üzerinde. Bozuk balı yiyen de parmağını yalıyor. Normalde balın bozulmaması gerekmez mi? Fakat hangi normdan bahsediyoruz?
Toplam kalite, kalite algınız henüz ecüş bücüş olmadıysa, sizi yapayalnız bırakıyor. Biraz kurcaladığınızda günü kurtaran küçük rantların peşinde küçük küçük bir sürü işletmeden fazlasını bulamıyorsunuz. Prototip olarak ciddi kârlar elde eden şirket yapıları, nasıl çalıştıkları bilgisi pekala ulaşılabilirken iş bu topraklara gelince göl neden maya tutmuyor? Bu noktada, mecburi bir ifadeyle tasavvuf erbabı ile tasavvuf alanında akademik çalışma yapan iki şahsın mukayesesini yapabiliriz. Disiplini incelemek ile onun merkezinde yaşamak muhakkak farklıdır. Ahlak terimi olarak tecessüs delikanlı adam işi değildir. Hakkında soru soramadığınız yahut sorsanız dahi tam yanıt alamayacağınız konularda çok da işin içine girmeden bir disiplini oluşturmak ne kadar mümkündür? Tecrübe, yani teorinin uygulama basamağı ayrı, teori ayrı bir kapıdır. Uygulama kapısından girmeden binayı tam anlamıyla gezemezsiniz. Mertebelerin ismini öğrenmek o ilme vakıf olduğunuzu göstermez. Hep daha fazlasına ihtiyacınız olacaktır. Çünkü bu kişisel bir tecrübedir. Bu, bizzat yapılası bir iştir. Bizzat kaliteyi kovalamaktır. Ayın güneş olmadığını bilmektir.
*Bilimin Gizli Anarşisi - Micheal Brooks
Behzat MALÛMAKA 20.07.2021 (Proje 99)
YORUMLAR