“Golcü dediğin kısmetli olacak.”
-iki kez iş kurup batmış, iş konusunda üçten fazla aldatılmış emekli arkadaşım.
(Bu yazının başında bir alıntı yaptım.)
Nasip, kısmet, kader... Şahısları, toplumu salt kısmetsiz olarak nitelendirmek yanlıştır. Bazı konular, bazı zamanlar için kullanılabilecek bu tabir; şahsın, toplumun hayatının tamamı için kullanılabilir değildir.
Şu tip diyaloglar yaygın hale geldi:
-Uzun süredir deniyorum olmuyor, ne yapabilirim?
- Nasip.
- Bir de şöyle yap diyenler var. Sen ne diyo...
- Nasip.
- Da işte han...
- Nasip yaa.
(Az önce bir “diyalog” okudunuz.)
Bu bir şahsiyet problemi midir? Yoksa alt metni üzerine hiç düşünülmemiş, sırf muhatap kendini, kendi kendine konuşuyormuş gibi hissetmesin diye söylenilmiş, analitik ve çözüm odaklı düşünmeyi ve nihayetinde ders almayı engelleyen, geçiştirici ara tasdikler midir? Şayet geçiştirme amacıyla “yorumsuz kalıyorum” pozu vermemek için söyleniyorsa, kardeşimizin derdiyle hemhal olmak vazifemizken böyle bir yol çizmek, ne kadar yerinde bir davranış biçimidir? Karşılıklı diyaloglarda, muhabbet ederken, en önemlisi istişare üzerindeyken, maksat, (dua yerine geçeceği için) karşımızdakinin arızalarına, sorunlarına gerekli pansumanı yapacak sözler söylemek değil midir? Karşımızdakinin bizi dinlemediğini hissettirecek, bizi biçare konuma düşerecek nitelikte kazılan “nasip çukuru” bizi hangi verime ulaştırabilir.
Falanca, bir iş için bir teşebbüste bulunur ve ilk denemede olumsuz sonuç alınca ikincisi için çabalamaz ve ağızda bir nasip sakızı belirir. İman bile, nasipli olmakla alakalıdır buna pekala itiraz edemeyiz. “Malumun ilanı olarak nasip deyip durmak” ki bu zikir döngüsel bir şekilde tekrar ettikçe iliklere kadar boşluk aşılıyor, bizi bir süre sonra işte tam buraya, yapılacak bir şey yok manasına getirmiştir. Bu ve bunun laciverdi örüntülerin kaydırağı çaresizlik havuzuna boşalıyor. Sürekli işitildiği için kulak yolunun kilit noktasında oluşmuş boş klişelerden bir set, ahmaklıkla kaderi ayırt edecek bir ayraç yordamı ile içi boş güdümsüzlüklerden ayıklanmalıdır. Allah’ın ilmiyle bildiği, zaman ve mekan ötesi kaderi tam anlamak, gözlerimizin gidebileceği sınırların fethinde olduğu gibi dilin işleyişini geliştirmekten geçiyor. Bu anlayış böyle devam ettikçe, bu set aşılmadıkça, olmayan sınırları daha beriye çekerek kendimizi merkezine tutsak ettiğimiz bir yapmacıklık içinde bizi ağır ağır boğmaya devam edecek.
Behzat MÂLUMAKA 04.07.2018 (Proje 99)
YORUMLAR