"Eğer biri nefsinde tembellik hissederse o, salih amelleri ve dayanıklılığı artıran meşakkatle ve bilinen işlerin daha zahmetlisiyle görevlendirilmelidir. Kısacası onu bu işlerle öylesine meşgul etmek gerekir ki, o konuda ihlal ve ruhsata fırsat bulmasın. Bu durum, nefsin akla muhalif olmaktan vazgeçtiği ve aklın talimatını çiğnemeyi mümkün görmediği sınıra kadar devam etmelidir."*
Yıllar önce giydiğim “Feel good” yazılı bir tişörtüm vardı. Üretici firmaya göre iyi hissetmeliymişim. Olur yapalım. Nasıl yapalım Kazım?
İnsanın suratına bakınca ne tür bir hastalığı olduğunu anlayan hekimler neredeler? Çoktan çok gitti. Kazım dinliyor musun? Ulan Kazım, sana bakıyorum, senin bir derdin var. Kazım diyorum, oynaşıp durma yaranla. İki dakika kaşınmadan dur. Bak çözümü on yıl sürecekti ki sana bunu söyledik, oflayıp kaşımaya devam ettin. Yine kaşıdın ve sırtında yüz yıl kalacak bir kambur yaptın. Bu yaptığın, ağrıyı azaltmak için ağrıyan yerin etrafına dokunmak gibi. Batı kapı kontrol teorisi diyor. Doğuda bunun bir adı yok ki Kazım. Doğuda Batı diye bir şey bile yok. Ağrının etrafına, altına ya da üstüne hiç fark etmez, dokunuyorsun ama o işler öyle olmuyor. Kafanda hissettiğin inceden bir ağrı var ama ayağını kırdığımda onu unutacaksın. Kafanı ovuşturmayı bırak. Kabız olmuşsun farkında değilsin. Yediğin şeyin cinsinden değil dişlerinin kesmemesinden. Şimdi bunu söylemeden şu ağzını tedaviye kalksam bir türlü bağ kurmazsın. Denk düşmez aile hekiminin reçetesine. Belki itimat edeceğin kadar çok fazla şey yaşamadık. Belki biraz akıllansan aklımı fark edip yine itimat ederdin. Yerine göre haklısın ve sana bir kıyas imkanı sunmak istiyorum. Şartım şu, yalnız olmadığını bilmelisin. Bunun için kendinden uzaklaş biraz.
Aslında bütün hayatına tesir ediyor. Kazım sen bu musun? Bir çeşit hayatta kalma içgüdüsü, anladım tamam. Fakat bu seni öldürmez süründürür. Keşke öldürse.
Ergenlik süreci mesela hatalarla dolu karışık duyguların girdabında geçer. Bir geçiş dönemidir ve sancısı muhakkak hissedilir. İnsan özellikle bu tip geçiş dönemlerinde biraz sağa sola çarparak, düşe kalka bir yerlere varmaya çalışır. Kimlik problemi yaşar ve temelinde bir aidiyetlik arayışı vardır. Ben kimim, neden buradayım, tüm bunlar neden ve nasıl oluyor? Şüphesiz bu karmaşa henüz hayata dair minik tecrübelerden fazlasına sahip olunamadığı için ciddi bunalımlara ve kaçamaklara sebep olur. "Nasıl"ın içini doldurmak çok zor gelir. En tipik kaçış noktası ise kapsayıcı bir ifade olarak haz peşinde koşmaktır. Şahsın kültürüne göre şekillenecek bu tutumlar zamanla kaçınılmaz bir hobi ya da alışkanlıklardan oluşan kaçamaklar bütününü oluşturabilir. Hobi dediysem öyle kalburüstü adam işi değil, çürük çarık oyalanmalar. Koca bir hayat küçük küçük binlerce hazzın arayışında kaçamaklarla geçer. Çünkü bu bir kaçış noktası. Huzurun sahte ve kısa bir sekansı. Ama çok küçük bir parçası. Sorun da bu parçanın küçüklüğünde yattığı için sürekli ihtiyaç hali oluşuyor. Kesmiyor anlayacağın Kazım...
Üzülme, kamburu atınca onu bir daha hatırlamayacaksın. Nasıl mı? Hatıraların işlendiği kısma, bak şu kısım, kötücül kayıtların üzerine biraz pansuman yapacak ve birkaç ton daha fazla şiddetle galip gelecek kadar iyi anılar bezemek olmalı senin işin. Evet evet, bu makina öyle çalışıyor. Doğum yapan kadınlar üzerinde denemişler. Kucağına bebeğini alan unutmuş tüm sancıları. "Son kısma, doruk sona odaklandıkları için çok zorlanmadım." olmuş cevapları. Kusura bakma Kazım ama yalan söylüyorlar, sen hatırlayacaksın her şeyi. Ben de sana yalan söyledim. Fakat benimkisi doğruya götürecek bir yalandı. Bembeyaz yalanlardan dahi arınman gerek. Hatırlatacaklar... Şimdiden unutma diye söylüyorum. Dereden su doldurduğun testiyi sıkı tut. İçindeki suyu düşün. Kırarsan yine akıp gidecek. Ama boşa verme, doğru yere akıt, bu yollarda susuz kalmak istemezsin.
Geride kalacak olsa da güzel bir hikayede oynamak istemez misin? Tüm zamanların net bir ortalamasını eline verdiklerinde sarı karta itiraz eder gibi bulmak mı istersin kendini? Ben o kartın geri alındığını hiç görmedim. O noktada işi 66’ya havale etmek seni kurtarmayacak. Bir büyüğün sana nasihat verirken hiç onunla aynı dalgaya kapıldın mı? Hallensen biraz, sana gelecekten haber verecektir. Kendi geleceğindeki senden. Derdini tasanı küçümseyerek bakıyor sana. Çünkü çıtan bu seviyedeyken üçü beş görüyorsun.
Haftalık bazda ele alırsak ortalama bir insan için hafta içi, hafta sonunu finanse edebilmek için vardır. Senin hayatın bu kadar basit mi Kazım? Hem bak küçük hazlar ağır bir hantallığı besler. Biraz keyif yapmak herkesin hakkıdır fakat bunu geniş zamanda ne kadar erteleyebildiğimiz önemli. Doğru, nihai hedef hep bir şekilde keyif çatmak. Huzur ve haz için çekilmeyecek çile, göğüs gerilmeyecek bela yoktur. Huzursuzun hali, hazır olmamasına bağlı geliştiği için hazzın bir süre ya da çok uzun bir süre ertelenmesiyle ancak huzur yakalanabilir. Yani öyle inanıyoruz. Yanılıyor muyuz diye de düşündüm elbet. Ya hepsi boşa giderse diye. Sonra biraz sessizce oturdum. İçinde bulunduğum zamana baktım. Bakmak fiili tam karşılamaz anlamı. O şeye ne eylenirse onu yapmaya çalıştım. Sanki ondan başka bir şey yokmuş gibi hissedene kadar durdum. Sonra bakmaya devam ettim ve hala bakıyorum, başka bir şey göremiyorum Kazım. Ya şimdi ölürsün ya da yarına bir şekilde aynı boğuklukla uyanırsın. Şimdiyi bulmaya çalış. Bu bizi bir yerlere götüren nadir şeylerden.
Bana baktığında kendini görmen gerekiyor. Tek kişilik bir oyunda bile oyuncu ikiye bölünmezse yok olur gider, hikaye biter. Seni bilinen işlerin en zahmetlisiyle görevlendireceğim. Çünkü sen kendini benim kadar sevemezsin.
*[Nasîruddin Tusî, Ahlâk-ı Nâsırî, s.145]
Behzat MALÛMAKA 20.02.2020 (Proje 99)
YORUMLAR