“Bir dahi kendi çağında gezegenlerin yolunu aydınlatan bir kuyruklu yıldız gibi parlar. Kültürünün normal seyriyle el ele gitmez, tam tersine çalışmalarını önündeki yolun çok ilerisine savurur.”
Arthur Schopenhauer
Bir daha dünyaya gelecek olsak nasıl mı yaşarız? Neresine geleceğiz? Hangi kültürün içine çakılacağız? Çakılacağız diyorum çünkü kabuğumuzu kırıp yeni bir kültür inşa etmek için kendimizi o bataklıktan çekip fırlatacak bir güdüme ihtiyacımız var. Çünkü değişmek, değiştirmek bir köşeye sinmiş sıradan adamın gözüne çarpmayacak kadar çarpıcı ahenge sahip zor bir dünya oyunu. Değiştirebilen adam kadar tehlikelisi yok. Henüz kendine hükmedemeyen sahte efendileri ve bize hükmediş şekillerini neden ciddiye alalım? Vites boştayken tüm dişliler ve pistonlar çıldırmışcasına şovlarını yaparlar da hal yürümeye gelince tıkanır kalırlar.
Şu çekik gözlülerin yürüyen bir yumuşakça gördüğünde ağızlarının suyu akıyor. Sen yemezsin biliyorum. Tek sebebi burada doğmuş olman olabilir mi? Tarhana kemiren şu adam bir Amerikalıya tuhaf gelmiyor mu? Başka bir köşede yirmi çocuk sahibi dört eşli bir Arap, aynı frekansın mazisinde daha geriye gidince kız çocuğunu diri diri gömen varyantı... Hırsız toplumlar, aç toplumlar, unu elemiş duvara asmış tok toplumlar... Günde on beş saat sektirmeden çalışanlar ve günde beş saat bile mesai yapamayanlar... Gülümseyenler ve gülümser gibi bakanlar... Peygamber gönderilen toplumlar, az sonra bahsedeceğim yönetmenlik oyununa benzer bir işin icra edilmesi için belki de en cahil, en köhne kültürlere sahip coğrafyalardan seçilmiştir. Eskinin zıddı o kültüre şimşek gibi çaktığında bir büyücüye ya da sihirbaza benzetilir. Öyle ya da böyle tuhaf kabul edilecektir. Muhafaza mağdurları ellerindekini kaybetmekten öylesine korkarlar ki hemen değişime karşı iftiraya ve kötü zanna koyulurlar. Hor gördükleri karşılarında yükselirken görmezden gelmeye çalışırlar. Böylece gerçek olmayan sıfatlarını fark edip onunla yüzleşmekten bir süre daha uzak kalmayı başarırlar.
Öyle zannediyorum ki gerçek değişimin izlenilmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü buna ihtiyaç duydukça gerçekliğini yitirecektir. Bu alt düzende, gerçekliğin tüm çıplaklığıyla algılanması çok güçtür. Doğru ile gerçeklik birbirinden net bir şekilde ayrılmadıkça bu bahsettiklerim havada kalacaktır. Doğrular özneye göre değişkenlikler gösterirken gerçekliğin konusu değişse de cevheri herkes için sabittir. Gerçek bir adam olmak her zaman mümkünken doğru bir insan olmak, var olan kültüre göre farklı tanımlara açıktır.
II. Ramses’in açıklanamayan yüzüne bakarken saygı duyduğumuz şey gerçekliğe bu kadar yakın olan simetrisi ve oranlarıdır. Bu çok ince ayar verilmiş taşın altında yatan tipte bir manyaklığı nasıl görmezden gelebiliriz? Şahitlik ediyorum ki bu “gerçek manyaklığı” yalanın iğretisi ile başlıyor. Kendisine saygısı olan için gerçek olmaya mecburiyet duymak kaçınılmaz tatlı bir sondur.
Filmlerde uygulanan taktik şudur. Her şey harika giderken gözümüzü temize, beyaza, sevgiye, güvene, yumuşak olana bir süre alıştırırlar. Bu akış birazdan kopacak olan kıyametin hemen bir kaç saniye öncesine kadar böyle devam eder gider. Tamamı iki durum arasında bir uçurum oluşturmak için kurgulanan bu illüzyonda vurucu kısma gelindiğinde beyaz dekor kana bulanır, korku ipleri eline alır, tadımız kaçar. Bu akışın yönü tam tersine de çevrilebilir. Tüm sıçrama iki durum arasındaki farkı iliklere kadar hissettirmek içindir. Buraya ait olmayan veri, dışarıdan girdiği anda cilvesi icabı, daha anlaşılır olmak için belki de, bilinenlerin ötesinde başka bir yapıya sahip halde, tamamen zıt bir görünüme sahip bir halde vücut bulur.
Şu hayatımızı bir filme benzetecek olursak kurgucusu sürpriz faktörüne bir yere kadar müdahale şansı olan bizler oluruz. Başrol yine biziz fakat kumanda tamamıyla elimizde değil. Bir kurguya gebeyiz. Bir şeylere inanıyoruz ve bununla yaşıyoruz. Kurgudaki gerçeklik hangi oranda gerçek oluşumuza bağlı olarak akıp gidiyor. Kumanda edebilmek için aklımızı kullanıyoruz. Kullanabildiğimiz oranda kumanda gerçek oluyor. Ekranda görüntüler akıp gidiyor. Dijital tasarımlar "Bak bu böyledir." diyerek bizi içine çekiyor. Sonra birisi ekranın içinden ekrana tıklıyor. Uzun kulaklı insanımsı bir yaratık... Sağa gitmek için 6’ya, sola gitmek için 4’e bas diyor. Tuşları önümüze alıyoruz. Dekor geriye sardıkça biz ilerlemeye başlıyoruz. Söylediklerini uyguladıkça bir yerlere varıyoruz. Basit bir kurgusal gerçekliğin içinde basit usullerle tuzaklara meydan okurken usullerin değişebileceğini fark ediyoruz. Usuller geliştikçe kurgu daha kaliteli hale geliyor. Usuller değişse de iş yine öznenin gerçekliğinde düğümleniyor.
Zekayı ölçen zeka sahipleri, dahi olmanın ölçütünü ortaya koyarken hazırladıkları testlerde bazı tuzaklar kuruyorlar. Bağlantıları fark etme gücünüz ve dikkat seviyeniz - ki bu da zekanızla birebir bağlantılı - ne oranda yüksek ise, kurgulanan tuzaklara düşmüyor iseniz puanınız yükseliyor. Burada da olduğu gibi tuzaklar bir gelenekten doğuyor. Defalarca insan üzerinde denenen eleme usulleri kervanı yola düzüyor. Daha önce üzerinde seyahat edilmiş yollardaki gidiş yollarını ezbere biliyorlar. Gidişat buna göre kurgulanırken bir yandan da eğilimlerin ölçülüyor. Elde edilen sonuçlar ne kadar gerçek? Tartışılır... Zekanın ölçülmesinde nirengi noktası ne olmalıdır? Yüksek zeka sahibinin birçok becerisi olabilir. Sıkı bir eğitimle birçok konuma erişebilmek hep mümkün olsa da her kapıyı açacak ya da en azından zorlayacak şey, yeni durumlara uyum sağlama yeteneğidir.
Eski kültüründe değişim kodu bulunanlar yeni Amerikalar keşfederken bu tılsıma sahip olamayanlar yeni Afrikalara sürülüyor. Bu ilkeler değişmese de dünya değişiyor.
Neler yapıyorsun? Şu güneşe bak. Ne kadar da gerçek. Baktığımız güneş iliklerimize kadar bizi ısıtırken bir yandan da üzerimize kondurduğu korkunç ışığıyla ona uzun süre bakmamızı istemiyor gibi görünüyor. Güneş gözlüklerimizi takıp kocaman yapıyoruz gözlerimizi. Tam tepeye kafamızı çevirip gözlerinin içine bakıyoruz. Dedenin dedesi bu yıldıza hiç böyle bakamamıştı. Baksaydı muhakkak senin gibi hissederdi. Sen dedenin açlık görmemiş varyantı, onun fırsat eşitliği olmayan dünyasının bu zamandaki yansıması olarak bu yeni gerçeklik karşısında neler yapacaksın?
Behzat MALÛMAKA 10.05.2020 (Proje 99)
YORUMLAR