Altın kemerin daimi sahibi olmaz. Onu ancak bir süre taşırsın.
Jordan potaya uçarken yerçekimi ona kıyak geçmektedir. Messi’nin ayağındaki topun dokunulmazlığı vardır. Yumruğu atan Ali ise rakip, gözleri henüz kapanmamışsa ve ancak suratı yumruğa dönükse yumruğu görebilir. Madalyon ise çift yüzlüdür. Aynı şekilde Sabri şut çekerken sahada şiddetli rüzgarlar esmektedir. San Marino vatandaşı iseniz her yemediğiniz gol zaferdir. Afrika'nın fakir ülkelerinden birinde yaşıyorsanız fakirlik bir standart, temiz su içmek ise lükstür. Üstelik bu böyledir ve böyle gitmesi kuvvetle muhtemel gibi gelir. Aksini düşünmek, nasıl olabileceğini keşfetmek gerek.
"İnsan endişeden yaratılmıştır." diye bir söz vardı. Hiç endişelenmesek pek az şey bize zarar verirdi. O ne kadar mümkün? Galiba mümkün değil. Kıskanmamak, korkmamak, sevmemek ve nefret etmemek, mümkün değil. Bu şeylerden tamamen arınamıyoruz. Yani tüm bu duygular, hisler ölümsüzler ve ofansif tavırlarıyla etrafımızda geziyorlar. Onlara karşı tamamen geçirmez olamıyoruz. “Artık bir şey hissetmiyorum.” diyenler muhakkak onları hissisleştirdiğini iddia ettikleri şeylere karşı nefret duymaktadırlar. Ya da “Hiç bir şeyi umursamıyorum.” diyen insan biraz sonra karnını dinleyip yemek aramaya başlayacaktır. Doğanın mütercimi insan için her eksik tanım bir başka şeyi de bozacaktır. Hayatta kalanlara bakılırsa doğanın önemli bir parçası da insandır. Ha hemen gaza gelmeyelim, tavuklar, büyükbaş hayvanlar da bu konuda hiç fena sayılmazlar. İşin ilginç yanı onlar da insanın endişesinin bir sonucu olarak hayatta kalabildiler.
Mahallenin delisi dahi 7/24 aranmaktadır. Aramak, keşfetmek evrensel bir davadır. Kendini bil, Rabb'ini bil... Çünkü kişi, kendinden bilir işi. Nedense hep olumsuz manada kullanılıyor bu cümle. Akıllı olacak adamı ceplerinden çıkarıyorlarsa elbet bizde aklı çalışan, okuyan adam tehlikeli sayılacaktır. Bu konuda tuhaf bir görünmez el falan aramaya gerek yok. Kontrollerinin dışında kalacağını bildiklerinden şurada, akılsız dizlerinin dibinde kal isterler. Bize nasıl dua edileceğini bile kesin dille öğretmeye çalışan şu çocuk adamlara arada bir dönüp bakıyorum. Dua etmeyi bilmedikleri hallerinden okunuyor.
Neden buradayız ve altın kemerin kimde olduğunu bu kadar umursuyoruz? Konu, kitabın başında basitçe izah edilmişken esas maksat ısrarla ıskalanıyorsa iki elle arayıp da çok derin bir hakikati ele geçirmiş gibi davranan ağızların endişelendiklerini iddia ettikleri meseleleri oturup bir düşünelim. Misal vereyim, ırkçılığın olmadığı topraklarda zencilerin en beyazı ile beyazların en karası arasındaki ayrımı yapmaya çalışmak gibi hayatımıza gereksiz kaygılar katıyorlar. Suretlerimize bakılmayacaksa çabucak onu es geçer işimize bakarız. Rakip her köşede yeni bir küçük ağ kurup kendi gerçekliğini yaratıyor. Bu ağlarda Jordan hep uçuyor, Sabri sürekli hedefleri ıskalıyor. Skalanın arasında kalan izleyiciler ise iki tarafı da kendilerinin dışında sayıp yalnızca filmlerde olabilecek sahneleri izler gibi izliyorlar. Bu da hiçbir şey yapamayacağını düşünen izleyicileri, yine doğanın işleyişi gereği zamanla Sabri’nin otağına çekiyor.
Behzat MALÛMAKA 30.10.2020 (Proje 99)
YORUMLAR