Ahmet Kubilay

Ahmet Kubilay


Akarken Arkadaş Seçme, Naim, Tırnak Arası Kültür - Sekizleme 090920

31 Ekim 2021 - 13:57

1. Türkiye'm hiç dilimden düşmeyen bir şarkıdır. / Bir derdin varsa söyle Naim gelir kaldırır.

2. SUYLA SEÇİLEN ARKADAŞLAR, SUDAN GEÇEBİLEN ARKADAŞLAR TEKNİĞİ. Arkadaşlarına su içmeyin, de. Onları nehre kadar yürüt. Nehirden geçerken su içmeyin, de. Yine de su içen olursa içenleri gönder; kalanlara su içmeden yola devam edin de. Onları ikinci nehre yürüt. Nehre ulaştıklarında yine su içmeyin de. Bir avuç içenler müstesna… İşte o kalanlar senin gerçek arkadaşlarındır.

3. ALTKÜLTÜR TIRNAK ARASI TERLİK GİYMEYİ BİLMEZ. Bir meşhur yazar – analizci – eğitimci yaygın bir okul çeşidi ile ilgili kötü düşünenlerden alıntı yapıyor. Denilenleri onaylamıyor bile sadece alıntı yapıyor. “Bu okullar hakkında şöyle şöyle düşünürler” diyor. Ortaya çıkan gürültü, yazara yapılan hakaretler, ithamları görenlerin bazısı da buna “linç kültürü” diyor. Asıl mesele bunun linç olması değil. Asıl mesele geniş bir kitlenin, o sevmeyenleri haklı çıkarırcasına okuduğunu anlamaktan uzak oluşudur. Alıntı nedir, gönderme nedir, mecaz nedir bilmiyorlar. Allahım aralarında hak edenleri affet! Genellikle bir ifadenin, bir sözün anlamı, içinde bulunduğu bağlama bakılmadan anlaşılmaz. Vicdanlı, insaflı ve akıllı bir muhatap önce bağlama bakar.  Basit matematiği anlamayan bu altkültür kitlesi hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde temel edebiyat bilgisinden de mahrum. Ne bilirler bağlamı! Nerde ki çok üstün bir dille ifade edilecek hakikatleri anlasınlar. Daha günlük hayatın basit döngülerini anlamaktan acizler. Peygamber’in kuzeni İbni Abbas var. İlk müfessirlerdendir. “Allah göğsünü açsın” duasıyla da İndirilen’i en iyi anlayanlardan ve bunu ifade edenlerden olduğunu düşündüğümüz Peygamber amcaoğlu şöyle diyor: “Akıldan nasibi olmayan kişi, dünya işlerinin nasıl çevrildiğini bilmez. Bu kişi din alanına geçtiğinde, bu aklıyla geçiş yapar. Dünya hakkındaki cehaleti miktarınca ahiret hakkındaki cehaleti daha fazla olur. Çünkü bu [dünya] müşahede edilebilmekte, öteki [dünya] ise gayb halinde bulunmaktadır. Gözle görülen bir şey hakkında cahil olan kişi, kendisi için gaybette olan bir şey hakkında daha büyük bir cehalet içindedir.” Unutmayalım, dişi deveyle erkek deveyi karıştıran, Kuzey Kore futbol takımının Alman panzerlerini 7 farkla yenebileceğine inanan elemanlarla 9. nesil avcı uçağı üretilmez.

4. 19. YÜZYILIN ORTALARI, KIRIM SAVAŞI ÖNCESİ, “ORTADOĞU”DA BİR YER!
Biraz tarih bilmek çok önemlidir. Bir Osmanlı Rüyası isimli kitaptan okuyalım bakalım:
“Ama ne yapsak yetmiyordu.

Meclis-i Mahsus meseleye bir hal çaresi bulmak için yine toplandı. Yapılan uzun müzakereler neticesinde bu defa da Galata bankerlerinden borçlanma yoluna gidilmesi kararlaştırıldı.

Namık Paşa Avrupa’yı gezip dolaşıyor bir türlü borç para bulamıyordu ama, Devlet-i Aliyye’ye borç vermeye yanaşmayan Avrupa bankaları ve bankerleri, Galata bankerlerini Devlet-i Aliyye’den daha itibarlı buluyor olmalılar ki, onlara borç vermekten çekinmiyor, onlar da, Avrupa’dan uzun vadeli ve %3-4 gibi düşük faizlerle aldıkları paraları hazinesine kısa vade ve yüksek faizlerle borç verip büyük karlar elde ediyorlardı. Fakat son zamanlarda onlar da teminatsız para vermeye yanaşmaz olmuşlardı.

Meclis-i Mahsus’un kararı üzerine ilk olarak Banker Zarifi ve ortaklarıyla anlaşıp mültezimi oldukları vergileri teminat göstererek senelik %10 faizle 125.000 altın borç aldık.
Yetmedi, Mısır Eyaleti’nin vergi gelirlerini teminat gösterip aynı faizle ilk partide 300.000, daha sonra da 3 partide 290.000 olmak üzere cem’an 590.000 altın daha borçlandık.
Yetmedi, Saruhan, Suğla, Menteşe, Denizli, Karesi ve Karahisar sancaklarının vergilerini teminat göstererek başka bir banker grubundan %12 faizle 500.000 altın daha borç temin ettik.

Ama yine yetmedi. Bir hesap ettim, harp başladı başlayalı ordu kaimeleri dahil faizli ve faizsiz çeşitli kaimeler çıkararak, esham-ı mümtaze ihraç ederek 3.914.790 lira; Galata sarraflarından kredi alarak da 1.215.000 lira olmak üzere cem’an 5.129.790 lira borçlanmıştık. Yetmeyince Eytam Sandığı’na el atmış, tüyü bitmemiş yetimin parasını dahi harcamıştık ama yine yetmemişti. Harp içinde olduğumuz için yeteceği de yoktu.” * Not: Galat bankerleri gayrimüslimdir. O dönem itibariyle memleket ekonomisi büyük oranda yerli gayrimüslimler ve yabancıların kontrolündedir. Burada enteresan olan almazlık “örüntü”sü, kızanlar her zaman atananlara kızıyor, atayanı hep görmezden gelip, dokunulmaz sayıyor. Şu hikayesi alıntılanan süreçten hemen öncesinde iki Galata bankeri devleti her defasında farklı yöntemlerle ama göstere göstere dolandırır, savaş çıkınca yine bu bankerlere müracaat edilir. Çünkü bu bankerler padişah ve çevresinin gönlünü almasını minik hediyeler, ufak yaramazlıklarla çok iyi becermektedirler. Duruma ayık olanlar da bir türlü kimesneye laf, söz anlatamaz durumdadırlar. (Adı geçenler Baltacı Manoki ve Jack Aleon adında memleket-i şahanenin tebaından iki “gavur” oğlu “gavur”dur.)

5. DIŞARDAN GELEN BİLGİ ANCAK İÇERİNİN DİLİNE İNDİRGENİRSE ANLAŞILIR GİBİ OLUR. Kapalı bir sistemi o sistemin içinde yaşarken, dışardan bilgi akışı olmadan anlamak mümkün değildir. Veya çok çok zordur. Örnek: rüyadaki bilincimiz. Dışardan, bu içinde bulunduğumuzun rüya olduğuna dair bir bilgi gelmeden/inmeden rüyada olduğumuzu bilebilir miydik? Bu aşamada bir sorun daha ortaya çıkıyor. Rüyadayken bir ses duysak, o ses “rüyadasın muhterem” dese, aynı ses rüyaya dahil değil midir? Yine rüyada olduğumuzu bilemezdik. Kapalı bir sistemde dışardan gelecek/inecek bilgi yine o sistemin bir parçası olabilirse algılanacaktır. O yüzden kapalı bir sistemde olmaklığımızı anlamak normal dilin, normal matematiğin işi değildir. Mesela sadece Arapça konuşulan bir gezegen olsa ve bu gezegenin kapalı sisteminde dışardan bambaşka bir boyuttan/sistemden bir mesaj gelse bu mesaj yine o kapalı sistemin iç dilinde geleceğinden yine boyut kaybına, anlam daralmasına uğrayacaktır. Hakikate ulaşmak için veya en azından ulaşır gibi olmak için daha derin, çok çok daha zekice bir gönül/dille bakılması gerekir. Memleketimizi ve dünyayı yüksek zeka kurtaracak.

6. UÇAKTAN PARAŞÜTSÜZ ATILANA “DÜŞÜYORUZ” DEMENİN YASAKLANMASINA DAİR. Tarih, ibret alınmazsa mütemadiyen tekerrür eder. Almazlığın tunç kanunudur. Almaz, kriz durumlarında, birden fazla olumsuz seçenek karşısında kısa vadede en az zarar verecek seçeneği seçerken, ironik biçimde, o seçenek orta ve uzun vadede çok katlı zararlar doğurur, hatta bazen şahsı, ekonomiyi, ülkeyi yıkar. Son dönemin “beka” algısıyla üretilen politikaların başat olanlarının aynı talihsiz örüntüyle malul olduğuna eminim. Göstergeler bunu diyor ama bu yazdıklarımdan daha açık konuşmak, söylemek de maalesef muteber altkültürün haksız saldırıları karşısında tedbir almak açısından yine aynı göstergeler sessiz kalmak seçeneğini en makul seçenek haline de getiriyor. Özetle: altkültür almazı, sıkıntıya düştüğünde aklı olduğundan daha da zayıf hale düştüğünden elindeki seçeneklerden kısa vadede en karlı ama uzun vadede en zararlı olanı seçer. Günlük hayattan daha yüksek ölçekli ilişkilere kadar bu örüntü değişmez. Almazlığın tunç kanunlarındandır.

(Ki gerçekte almazlığın bütün kanunları tunçtur. Tunç derken de retorik olarak diyoruz. Almazlığın teneke dışında bir metalle, herhangi daha değerli ve gerçekten işe yarayan bir metalle ilişkilendirilmesi de mümkün değildir. Ağır vebadır. AIDStir. Kanserdir. Ondan kaçılması, kendisinden uzaklaşılması mümkün ve var olan bütün dünyaların saadeti açısından çok ama çok gereklidir.)

Almaz iki ve daha fazla unsurlu olaylar arasındaki bağlantıları okumayı beceremez. Biraz zarara katlanıp daha sonra kazanç elde etme bilincinden mahrumdur.

Unutmayalım, almazlık, 1600’lerden sonra arka arkaya yaşanan savaşlar, felaketler, Anadolu’da bazısı dev boyutta olmak üzere gerçekleşen isyanlar sonucunda çoğu ahalide ortaya çıkan, beynin çalışma biçimini travmatik ölçüde etkilemiş altkültürün “işletim sistemi”ne deniyor. Bu Türk kültürü değildir. Çok talihsiz bir dönemin kara Anadolu’da hakim olmuş dünyayı algılama biçimini, beynin çalışma pratiğini bozan altkültürdür. Bu altkültürden kurtulmak asıl beka meselesidir. Bu temel mesele çözülmeden herhangi bir dava gütmek, herhangi bir şeyin kalıcı bir surette gerçekten gelişeceğini, değişeceğini, ileri gideceğini düşünmek akıl dışıdır. Altkültürün hakimiyetinden kurtulmadan yapılacak herhangi bir yatırım, iş, eylem, hareket kızgın saca atılmış minik bir yağ parçasının eriyip anında kenarlardan dökülüp gitmesi gibi boşunadır.

7. YENİ BİR DİL ŞART OĞLU ŞART. Yeni asil sınıfın dilinin kendine has olması elzemdir. Kullanılan dilin kendisi bir test olmalıdır. Akıllıyla akılsızı ayıran, dost olunabilecekle dost olunamayacağı ayıran. Kendisinin eteğine yapışılacak ile kendisinden uzak dağlara kaçılacakları ayıran. Yeni dil elzem. Onunçün ey okur, anlamıyorsan ya kendi boyutun içinde uza yahut kendini zorla. Bizi ekstrem sporlar kurtaracak.

8. BEKA SORUNU ALMAZLIK. Almaz akılla, çok zayıf akılla dalga geçilmez. İmkansız suç gibi bir şeydir. Çünkü almazın aklı yok hükmündedir. Vardır ama yoktur. Almaz, normal matematikle anlaşılmaz. Almazın işleri ancak kuantum hesaplama teknikleri cinsinden bir mantıkla belki açıklanabilir. Ama işin aslı, almazın işlerinin açıklaması yoktur. İşin aslının aslında da, almaz ve onun zihnini işgal etmiş işletim sistemi olan almazlık, ancak kendisinden şeytan mazeret gösterilip kaçılacak bir şeydir. “Çok da şey’etmeye gerek yok yani!”

Ahmet KUBİLAY 2020-09-10 01:49:10

YORUMLAR

  • 0 Yorum