Alamet Robotu - Japonlar Abdülhamid'ten Teknoloji Aldı mı?

ALAMET ROBOTU - JAPONLAR ABDÜLHAMİD'TEN TEKNOLOJİ ALDI MI?
Şimdi sizlere ürettiği kaliteli ürün ve markalarla adından söz ettiren ülke olmayı başaran Japonya’nın, bugünkü robot teknolojisinde geldiği son noktanın temellerini attığı dönemle ilgili kısa bir hikâye anlatacağım.

1889 yılında Japon imparatoru Meji, Sultan Abdülhamid Han’a Japonya’nın en üst düzey nişanı olan Büyük Krizantem Nişanını ve içinde Osmanlı’ya dair bilgiler istediği özel bir mektup gönderir. Sultan, Japonya gibi bir ülkeye eli boş elçiler göndermemek için konuyu Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’ye açarak yardım ister. İlk başta tezhipli bir Kuran-ı Kerim ve birkaç hediye gönderir fakat Sultan’ın içi rahat etmemiş olacak ki Osmanlı’nın asıl ihtişamını ve büyüklüğünü gösterecek bir hediye için Japon imparatorundan süre ister. Yenikapı Mevlevihanesi saat sanatkarı Musa Dede’yi huzuruna çağırtarak eşi benzeri olmayan bir saat yapmasını buyurur. Sultan, derin derin düşündükten sonra; “Gong çalmasın. Ezan okusun! Öyle bir tertip yapın ki her saat başı ezan okusun.” der. Hemen çalışmalara başlanır ve kısa bir süre sonra semazen şeklinde, normal insan boyuna yakın bir saatli robot yapılır. Robotu Sultan’a gösterdiklerinde Sultan robotu çok beğenir ve “Bunun ismi Alamet olsun, bu tam bir alamet!” der. Sultan Abdülhamid asrın harikası, sanat ve teknoloji eseri olan bu robotu Ertuğrul Firkateyni ile Japon imparatoruna gönderir. 7 Haziran 1890 tarihinde Ertuğrul Firkateyni, Yokohama limanına varır ve Japon hanedanınca görkemli bir törenle karşılanır. 

Ne kadar da gurur verici bir hikaye değil mi? İmparatorlukla yönetilen, topraklarına düşen iki atom bombasına rağmen yıkılmayan, köklü ailelerin bir araya gelerek oluşturdukları “Samuray” sistemiyle dünyaya meydan okuyan Japonya’nın bugünkü robot teknolojisine gelmesinin arka planında Osmanlı icadı bir robotun olması milli duygularımızı gerçekten kabartıyor, özgüvenlerimizi yeniden inşa ediyor. Bu tür hadiseleri duydukça hiç şüphesiz tarihimizle gurur duyuyoruz. Fakat, ne yazık ki tarihte yaşanmış böyle bir hadise yok! Bu hikaye, yazar Oktan Keleş’e ait kurmaca bir yazıda geçiyor. Kurmaca olduğunun kanıtı ise şu: Pana Film söz konusu hikayeyi gerçek zannederek, bu mevzuyu konu alan “Alamet” adlı bir film çekmek istemiş. Fakat Oktan Keleş, telif hakkı istemiyle Pana Film’e dava açmış ve senaryolaştırılmak istenen bu metnin kendi yazdığı bir hikaye olduğunu açıklamış. Yani bunun kurmaca ürünü olduğunu, uydurma bir haber olduğunu kabul eden bir açıklama yapmış. Fakat yine de kendi sitesinde hikayeyi gerçekmiş gibi yayınlamaya devam etmiş. Bu hikaye uzun süredir hala aynı şekilde, internette ve gazetelerde gerçekmiş gibi yayınlanıyor. Bu uydurma hikaye, doğruluğu araştırılmadan veya doğru olup olmaması umursanmadan gerçek bir hikaye olarak birçok mecrada yayınlandı. 

Hitap edilen kitlenin de ciddi kabahati var. Yüzlerce insan da bu haberleri gerçek sandı. Halbuki metin hemen kendini ele veriyor. Hikayenin uydurma olduğunu anlamak için çok küçük bir dikkat bile yeterli. Mesela Abdülhamid’in gönderdiği hediyeleri yeterli bulmayıp tekrar hediye göndermek istemesi mevzusuna değinelim. Diplomaside böyle bir şey olabilir mi? Gönderilen nişana karşılık zaten hediye gönderilmişken “Yok bu yeterli olmadı” mantığıyla tekrar hediye gönderilir mi? Ya da Abdülhamid, niye her saat başı ezan okuyan robot yaptırmak istesin? Bu düpedüz ezana hakaret olurdu. Abdülhamid böyle bir terbiyesizliğe neden aracı olsun? Hadi böyle bir robot yapıldı diyelim, bu “asrın harikası” üstün teknoloji ürününü neden elimizle Japonya’ya teslim edelim? Ayrıca Oktan Keleş’in belge olarak sunduğu, uydurma medyalarda da sık sık kullanılan gazetedeki iki robot resminin de kaynağı açık. Biri 1909 yılında Adolph Withman tarafından tasarlanan Barbarossa robotunun, diğeri ise Science and Invention’ın 1924 yılına ait Mayıs sayısında yer alan radyo polis otomatının resimleridir. Yani resimler Abdülhamid dönemine ait değil. 

Biz elbette ki tarihimizi ve Osmanlı Devleti’ni çok önemsiyoruz. Fakat tarihimizin bu tür yalanlara ihtiyacı yoktur. Uydurma hikayelerden ibaret olan Pirus zaferleriyle avunmak, yaşanmış zaferlere gölge düşürmektir. Tarihi gerçeklere dayanmayan olayların gerçekmiş gibi aktarılması gençlerimize içi boş öz güven aşılamaktan başka bir şey değildir. Bir bilgiyle karşılaşıldığında bilginin kaynağı araştırılmalı, olaya duygular karıştırılmadan, olay objektif bir şekilde değerlendirilmelidir. Ülkemizin selameti için olayları olduğu gibi görebilme ve doğru okuma yeteneği kazanmamız şart. 

Proje99 Facebook Sayfası: https://www.facebook.com/Proje99-898679113630664/

Proje99 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/projedoksandokuz/

YORUMLAR

  • 0 Yorum