Tekrarın Tesadüflere İhtiyacı Yoktur

Oğuz Akıncı

Yeniden doğanların ya da çoktan ölmüşlerin mahallesi denilebilirdi buraya. Eski hayatlarından söz edenlerse bu mahallenin dışındakilerdi. Çünkü mahalle sakinleri eskiye dair hiçbir şey hatırlamıyorlardı. Acıdan ve kinden sıyrılmışlardı. Yeni hayatlarında eski acılarına yer yoktu. Yaradan’ın onları sınayacağı kadar bolca iyilikleri vardı. Haberleri yoktu.

Hani bazı şehirler vardır, ideal veya ütopya denir o diyarın şehirlerine. Sanki başarılmıştı bu mahallede, kusursuz bir ütopya... Tam şehrin kalbinde, mahallenin en yüksek kısmında bir sokak vardı: Yeni Sokak. Yedi bina, seksen iki daire ve bol ağaçla doluydu bu sokak.

Yeni Sokak’ın tüm sakinleri huzurluydu. Bu yüzden plansız yaşamaya alışmışlardı. Plansızlıkları daha çok geleceklerinin ayrıntılı ve görünmeyen kısımlarına dairdi. Bunun yanında genel bir yaşam tarzları vardı elbette. Örneğin bu sokaktaki herkes daima çalışırdı ve okurdu. Fakat isteyen istediğini okurdu, isteyen istediği bir işte çalışırdı. Bunlar, sokaktan ayrılmak adına sadece mahallenin diğer kısımlarına gidebildikleri için çalıştıkları yerleri de mahallenin diğer kısımlarından seçiyorlardı. Bu yüzden gün doğarken çalışması gerekenler sokaktan çıkar, geriye kalanlar ise sokağın bakımını üstlenir, vakitlerinin çoğunu bu güzel sokağın içinde sokakla iç içe geçirirlerdi.

Zamandan bağımsız bir yaşam da denilebilirdi buna. Çünkü zamanı ölçmek hareketi kontrol etmek demekti. Oysa burada yapılacak şeyleri planlamak adına herhangi bir endişe taşımıyorlardı. Yeni Sokak sakinlerinin içlerinde yükselen en büyük kaygıysa, küçük yaşta havale geçirdiği için zihinsel gelişimini tamamlayamayan Hâdi’nin arada bir yükselttiği haykırışlarıydı: “Meeeryeeem, caanııım, çay demleeer miiiisiiiin?!”. O anda bütün sokak sessizleşir, sanki zaman ve hareket gerçekten durur; bütün dünya ve evren sadece Hâdi’nin sesine odaklanır, sonra Meryem’in verdiği olumlu cevapla varoluş tekrar eski düzenine geri dönerdi.

Bütün şehrin gözü bu mahallenin üstündeydi. Çok sürmedi, kuvvetli bir fikir birliği Yeni Sokak’ı parçalayıp yok etmeye yetti.
*
Her yeri kaplayan bir toz istilası yaşandı o günlerde. Havayı, suyu, bitkileri, binaları, yiyecekleri, evleri ve tüm şifalı şeyleri… Tüm eşyaya konan toz, konduğu yerde yapışıp kalıyordu. En çok havada vardı toz. Bu yüzden doğru düzgün nefes de alamıyordu Yeni Sokaklılar. Üç gün sürdü bu istila. Dayanamayanlar daha ilk günden ölmüştü zaten. Kalanları bekleyen başka bir kötülük daha vardı. Endişeli bekleyişleri, plan yapamayacak kadar alıştıkları rahatlıklarıyla birleşince büyük bir ızdıraba dönüşmüştü. Hâdi sürekli ağlıyordu.

Zaman ölçülmüyordu ama diğer şehirlilere göre o gün Pazar’dı. Güneş, doğduktan sonra koruyucu görevini üstlenip yarım kürenin geri kalan kısmını ısıtmaya ve aydınlatmaya başlarken Yeni Sokak tamamen güvende değildi. Havadaki toz yoğunluğu yüzünden güneş bu sınırları aşamıyordu. Saat çok erkendi. Her yer sessizdi.

Sokağın başından yüksek bir ses geldi: “Eskiciiiiiiiiiiiiiiii!”.

Bütün sokak sakinleri pencerelerine çıkıp sesin geldiği yöne doğru bakmaya başladılar. Hiç tanımadıkları birisiydi bu, üstelik çok korkutucuydu. Çok uzun boylu ve zayıftı, Yeni Sokak’taki herkes gibi kısa ve tombul değildi. Başı da sokak sakinleri gibi yuvarlak ve küçük değildi, aksine büyüktü ve yüzü çıkıntılı hatlara sahipti. Uzun bir burnu ve geniş elmacık kemikleri vardı. Gözleri, göz çukurlarının içinde kaybolmuş gibiydi ama elmacık kemiklerinin desteğiyle bir çeşit görüntü akustiği oluşturuyorlardı. Elbiseleri de oldukça eski duruyordu. Siyah yıpranmış bir palto ve gri bir pantolondan ibaretti giyindikleri. Kambur olmasına rağmen uzun boyu sayesinde korkutuculuğunun son evresine ulaşmıştı. Ve yavaş adımlarla sokağın iyice içine doğru giriyordu: “Eskiciiiiiiiii!”.

Sesi, muhatabını kendisini dinlemeye mecbur bırakan bir tınıdaydı. Ne kalın ne inceydi, oldukça içten ve felaketi çağıran cinstendi. Bağırıyordu: “Eskiciiiiiiiii! Eskilerinizi vermeye geldim!”. Ve bunu söyledikten sonra büyük sivri dişlerini ve simsiyah olmuş bademciklerini göstere göstere kahkaha atıyordu. Önündeki arabasıyla devam ederken geçtiği yoldaki toz, arabanın tekerleklerine yapışıyor ve yeri temiz hale getiriyordu.

Sokağın ortasına kadar gelmişken birkaç Yeni Sokaklı onu öldürmek istedi. Ama yıllardır kas kuvvetinden ve zihinsel kurgudan o kadar uzaklardı ki hiçbir şey yapamadılar. Parmaklarının mafsalları bile tutmuyordu. Üç günlük toz istilasıyla birleşen bu tembellikler bütün enerjilerini almıştı. Ruhları gevşemişti ve beyinleri nasırlaşmıştı.

“Eskiciiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii!”.

Herkesin enerjisinin düşük olduğunu fark ettiği anda total gücüne ulaştı eskici. Ve dağıttı bütün mahalleye eskilerini…

Bütün sokak bir bir hatırladı eski anılarını. Önce et dövme aletinin çıkardığı gibi bir ses duyuldu bir anda. Kemik ve beton çarpıştığında yükselen o metalden ses duyuldu. Sokağın yüksek binalarının birisinden atladı çünkü küçük bir kız aşağıya. Yere düşünce çıkardığı ses bütün sokağı feryat figan içinde bıraktı. Sonra herkes sırasıyla farklı şekillerde yitirdi kendisini. Kimisi yaktı kendini, kimisi kafasını duvarlara vurmaya başladı. Hâdi ise ağlayarak öldü. Kısa zaman içinde bütün Yeni Sokak, eskilerini aldığı için helak oldu.

Eskici gülerek sokağın öbür tarafından çıkıp gitti. Hiçbir şeye elini sürmemiş, hiç kimseye zorla bir şey yaptırmamıştı.
Oğuz AKINCI