Sucuk Ağacı

Oğuz Akıncı

Gora filminde geçen "sucuk ağacı" müthiş bir metafor. Bundan başka izlediğim zaman beni heyecanlandıran çok az şey var.

Belki de o sahneyi kurgulayanlar bir mesaj verme derdinde değillerdi. "Şuraya da bir sucuk ağacı koyalım, burada da Bob Marley Faruk gaz çıkarsın." demiş olabilirler. Bu seyrin bu şekilde ilerlemesi bile beni felaket derecede heyecanlandırıyor.

Aynı şekilde bir söyleşide Zeki Demirkubuz'a, "Falan sahnede kapıyı açık bırakmanızın sebebi şu mu?" gibi bir soru sorduklarında, adam gırtlak kanseri olmuş birisinin sigara içmeye devam ettiğini görmüş gibi bakarak ve söyleneni reddederek, "Hayır, sadece kapıyı açık unutmuşuz." diyor.

İçinde "yaratma amacı" olan birçok şeyde, buna genel adıyla "sanat" diyelim, bir "karşılaşma" söz konusu olduğu için özünde anlam taşıdığını bağırarak söyleyebiliriz, dostlarım. “Anlam" nesnel bir şeyin öznel bir şekilde karşılanmasıyla oluşur.

Yaratma eylemi öylesine gerçekleşmez. Bir karşılaşma vardır. Yaratılan şey yarı yarıya öznel olduğu için yaratıcının "hâlini" taşır. Kalan yarısı nesnel kısımdır. Sanat, var olan tamamlanmamış "şeyin" tamamlanma çabasıdır. Öznellik ve matris devam ettiği sürece yeni bir şey ortaya koymak, yaratmak devam edecektir. Bu sebeple gönül rahatlığıyla yazabilirim. Hep endişe ederim, "yazar olursam, bir gün yazacak bir şey kalmaz belki" diye. Ama bitmeyecek. Biz, O'nun minik aynalarıyız vesselam.

Sanata bir karşılaşma demeliyiz; yüksekle alçağın karşılaşması. Garip haller de bu sebeple yaşanıyor. Çünkü o anda boyut değişmiştir ve var olan her şey değişkendir. Rasulullah vahiy alırken karşılaşma yaşardı. Cebrail insan seviyesine iner, Peygamber insandan yükselirdi. Ortada bir buluşma vardı.

Bu yüzden Hikmet'i sanat (yaratma eylemi) için artırmalıyız. Olmakta olana, akıp gidene katkı yapmak için (salih amel) doğru okumak gerekir. Çok incelemek, özünü görmek lazımdır. Bu amaçtan sapmamak, söz gelimi darmadağın bir berduş, yolunu kaybetmiş bir şizoid, herhangi bir akrabanızın dediği gibi "gomunist", sabık ve yıkık olmamak için yıkılmaz bir sabitiniz olmalıdır.

Karşılaşma insana kaygı verir. Çünkü artık baktığınız ağaç çocukluğunuzda meyvesini çaldığınız ağaç değil, “Sucuk Ağacı”dır. İncelediğiniz küre, mahalle maçındaki top gibi değildir, başka bir şeydir. Artık bilgi ve anlam aynı değil, sorgulanmış, ilk aslını kaybetmiş ve değişmiştir. Kaygı vermesinin sebebi hala değişebileceğini bilmeniz, değişmeyeceğinden emin olmamanızdır. Tek tip, klasik, sıradan bir evren Allah'a göre değildir. O, sıkılmamamız ve rızasına uygun davranmamız için değişken ve yeniliğe açık eğlenceli bir oyun, kusursuz işleyen bir yazılım ortaya koymuştur.

Her bireyin Matris'i farklıdır. Anlam, kişinin payına düşenin %100'ü kadardır. “Sucuk Ağacı”ndan aldığı hissenin %10'u bir başkasının promilini aşabilir. Bu, trafik polisinden (Ulu Adalet’ten) hokkalı bir ceza almasına neden olabilir.

Karşılaşma anında Aka, kendisine boyutlardan boyut beğenir. Vecd halini görev bilinci içerisinde yaşadığı için kontrol edebilir. (Edemediğinde de gelişim vardır.)

Gerekeni yapabilmek için birbirini seven, önemseyen, tetikleyen, güvenen, daima çalışan, kolay lokma olmayan, Lokman olan, cesur ve inisiyatif sahibi bir kavmin kuracağı Matris'e ihtiyaç vardır.

Yeni bir üst dil gereklidir. Çoğu küçük ailenin (çekirdek aile), yalnızca aile bireylerinin anlayabildiği kendine has esprileri, bakışlardan çıkarılan manaları vardır. Yani, kendi içinde oluşturduğu bir dili vardır. Büyük Aile, "karşılaşmayı" ortak dil ile idrak eder ve bunu ehli olmayandan sırlar. Bu sayede, yüksek gayret ile "yaratmaya" (salih amel ile birlikte üretmeye), rıza kazanmaya en az hasarla devam eder.

Oğuz AKINCI 22.05.2019 (Proje 99)