Merhaba
Merhaba entelijansiya, merhaba proletarya, günaydın uzay, sıhhatler olsun ormanlar! Yanan kubbeler, küskün mimarlar, günahkar papazlar, evcil-vahşi fark etmeksizin görevlerini layıkıyla yerine getiren hayvanlar! Çöldeki yalnız kaktüs!
Merhaba.
Dişi ağrıyan bir çocuk gördüm bu sabah, hey çocuk üzülme, sana da merhaba!
Hayvan hakları için kurulan kermeste eğitimsiz bir fok gibi dolaşan adam! Sana, birçok kez merhaba...
Merhaba hırsızlık yapan "altın çocuk", merhaba beraber aynı zikir halkasında olduğum kabadayı, merhaba Hasan Ali Kaldırım, Mbappe'ye sol açığı zindan edişine gülücükler dolusu merhaba...
Merhaba Sezar! Sana da merhaba Brütüs.
Tavşan ve kaplumbağa, size de merhaba.
Boynuzun kulağı sağır ettiği yerdeyim, hepinize merhaba. Evinizi, evinizin olduğu binanızı, mahallenizi, ilçenizi, şehrinizi, bulunduğunuz ormanı, ikliminizi, ülkenizi, kıtaları, okyanusları, dünyayı, atmosferi, gezegenleri, uzayı, galaksileri, karadelikleri, hatta ve hatta evreni açıklarsınız da bir tek kendinizi açıklayamazsınız. Üstüne üstlük bütün bu olanlarla aranızdaki tek bağlantı kendinizsiniz. İsminiz nedir? Hiç önemi yok azizim. Adınız Muharrem yerine Şaban olsaydı içinizden geçenler farklı mı olacaktı? Hayır. Bir iki sektirme dışında bir şey değişeceğini hiç sanmıyorum.
Evrenle bir bağlantı içerisindeyiz.
"Bunu nerden çıkardın şimdi, çay püsküğüt yapıyorduk hoca".
Ağzınızın tadını kaçırmadan bir iki söz edip gideyim o zaman. Evrenle bağlantı içerisindeyiz çünkü onun küçücük, minicik bir detayında olsak bile malum varoluş zincirinin bir kulpuyuz. Bazı düşüncelere göre şans eseri buradayız, bazı inançlara göre ise çok farklı amaçlar için yaratıldık. Anlayacağınız durum biraz kritik. O yüzden bu konuyla alakalı akla ve kalbe hitap eden binlerce cevap verilmeye çalışılmış. Kimisi de bu cevapları yetersiz bulup umutsuzluğa kapılıyor normal olarak. Kimisi de amma da gaza geliyor, o ayrı. Biz umutsuzluğa bakalım. Umutsuzluk normaldir. Anormal olan umutlu olmaktır zaten. Umutlu olan nezaket sahibi olur, nezaket de biliyorsunuz, aptallarca zayıflık, zekilerce ikiyüzlülük olarak algılanır. Bu his, insanı çoğu zaman tembelliğe iter. Tam tersi umutsuzluk, yaşama dair hakiki şeyler yapmaya yol açar. Her şeyin sürekli değiştiği bu yerde, bazen umutsuz hissetmek iyidir diyorum yani, anlıyorsunuz beni.
Evren diyorduk. Ben evreni açıklayabilirim ama evren beni açıklayamaz. Çünkü ben içimdeki düşünceleri, duyguları, halleri, hayalleri, algılarımı özellikle uğraşsam bile tam olarak evrene aktaramam. Dolayısıyla buradan bir önem doğar. Şeytan, nefs, bunlarla bağlantılı her şey, hep, "Dünya varolalı milyar yıllar olmuş, insan yüz bin senedir var, daha da devam ediyor, küçücük bir kum tanesi bile değilsin, sen kimsin ki?" diye söyler. Başta biz de sorduk ya, sen kimsin? Adını sormuyorum, ne yapıyorsun da varlığını şeytana ve nefse karşı kanıtlıyorsun onu soruyorum hep.
İnsan Allah'tan ya da inandığı bir uçlu kalem olsa bile, inandığı şeyden önce şeytan ve nefsle muhatap olur. Dualar onlara edilir, onlar için yaşanılır. Bunlar normaldir. Ta ki iş varlık kazanma mücadelesine varana kadar.
Varlık mücadelesi vermeye hak kazanan insanın kendisinden ve evrenden başka hiçbir şeyi kalmamıştır elinde (Burada bir ironi vardır). Descartes'ın deyimiyle elma sepetini boşaltır ve çürüklerle sağlamları ayırıp sepetini doldurmaya başlar. Bunu yaparken de tezgahını kurduğu pazarın ahlak sistemine ters düşecek hareketler yapmaz. Yani genel anlamda insanları kırmaz, üzmez.
Kırılmamak ve üzülmemek için hakkaniyetli davranan diğer insanlarla işbirliği yapıp etrafını güzelleştirmeye başlar. Neticede o, koskoca evreni açıklayan ama evren tarafından açıklanamayan önemli bir varlıktır.
Elma (Bilgi) sepetini düzgünleriyle dolduran ve bunu etrafını güzelleştirmek için kullanan önemlimiz, varoluş sahasına yaptığı önemli katkılarıyla diğer boyutlarda bile anılır, ama biz bunu anlayamayız.
Sonuç olarak - her insan yapmasa da - çoğumuz evrenle bağlantılı kalır ve bir toplam çaba ile bugünü oluştururuz. Bu varoluş çabası, iyi ya da kötü verilerek bizi bir yerlere ulaştırır. Cehennem mi? Belki o Gehinnom'dur, çöplük manasında olan. Ahiret mi? Gerçekten bunlar gaybidir. Yani ölüp, burdayken öbür taraf olan yere gidince, neden burası öbür taraf olmasın? Ahireti reddetmedim, sadece soru sordum. Tamam kızmayın, çay püsküğüte devam. Ama benim için sayın okur, bir kereliğine de olsa önünüzdekilere hayret edip, merhaba diyebilir misiniz. Teşekkür ederim.
Oğuz AKINCI