Haz Nazdır
İnsanın zorluğu gördüğü anda hazza kaçması…
Hazzın bir sürü çeşidi olabilir. Kavramsal olarak zihnimizde bunu daraltmayalım lütfen. Açık olalım, rahat olalım… Haz alacaksak böyle şeyleri düşünürken alalım. Mesela uyumayı sevmek bir haz… Öfkelenmek, daha önceden, çocukken kazanılmış davranışların sebebiyet verdiği bir duygudurum kontrol bozukluğu olabilir, o da hazdır. Yemek yemek, kahve içmek, araba kullanmak, konuşmak, susmak, kaçmak, kovalamak… Bütün bunlar birer kaçış noktası olabilir.
Sadece zor durumda değil, herhangi bir boşlukta zihin hemen haz alacağı en yakın, en mümkün şeye yöneliyor. Bazı katmanlı hallerde en uzak, en mümkün olmayanlara da yönelebiliyor. Ancak yıllardır toplumumuzda gördüğümüz üzere böyle çok katmanlı günahlar pek yaygın değil. Dolayısıyla çok katmanlı işler de… Daha basit şeylerle karşılaşıyoruz.
Basit bir şekilde o anda “yapılması gereken”den uzaklaşabilmek adına zihnin girdiği, kaçış yaptığı bir odadır haz. Oda diyorum çünkü onunla muhatapken dışarıyla bağlantınız büyük ölçüde kesilir. Odanın dışından belki birtakım sesler duyabilirsiniz, ama bunlar sizi odanın dışına çıkarmakta çok zayıf ve etkisiz kalırlar. Çünkü o anda orada olmaktan o kadar memnun, tatminkâr ve huzurlusunuzdur ki, dışarıdan gelen ses bir uyarı sesi de olsa buna aldırmaz, bunu önemsemez, bu sese cevap verseniz de sesin oraya girmesini istemezsiniz.
“Yapılması gereken”i erteleyen hazzın başınıza iş açması mümkündür. Elbette başınıza iş açan şey olarak hazzın kendisini gösteremeyiz. Kahve içmek bir haz kaynağı olabilir ancak kahvenin kendisi zararlı bir şey değildir. Zarar ve kaygı veren yapılması gerekenin yapılmamasıdır. Burada ıstırabı ortaya çıkaran, direkt olarak o “yapılması gereken”’in yapılmaması, ertelenmesi, yarım kalması ve dolayısıyla bir eksiklik oluşmasıdır. Örneğin: Bu akşam okuyup anlamanız gereken yüz sayfalık bir metin var ve zamanınızı, enerjinizi doğru düzgün ayarlayıp bu yüz sayfayı bitirme fırsatınız varken bunları yapmıyor, cep telefonunuzla anlamsız ve gereksizce vakit harcıyor, henüz dinlenme vaktiniz gelmemişken kanepeye biraz uzanıyor ve birbiri ardına gelen, birbirini destekleyen, işi gücü “sizi yapmanız gerektiren işten biraz olsun uzaklaştırıp unutturmak” olan bu hazcı ve sazcı arkadaşları yapmanız gereken işin yerine koymuş oluyorsunuz. Sonuç olarak zihniniz o yüz sayfadan gelecek bilgiye ayıracağı yeri hazırlamış ve o bilgilerin gelmesini bekliyorken, yaşamınızı istediğiniz şekilde sürdürmenizi bu sağlayacakken, zihninizi cep telefonunuzda gördüğünüz, zihninizin beklediği konuların bağlamından uzak, alakasız şeylerle dolduruyorsunuz ve bu noktada bir uyumsuzluk oluşuyor. Bu yüzden kaygı ve acı artıyor. Haz, biraz da nazdır.
“Yapılması gereken” dedik. Bu çok yaygın ve nereye çekilse oraya gidecek türden bir söz oldu. Ancak “haz, kaygı, ıstırap, toplum, psikoloji, gelecek, sağlık, güven” gibi anahtar kavramlar üzerinden düşünülünce, söz asıl manasına uyuyor. Yani buradan, “yapılması gereken”’in ahlaki bir şey olması gerektiğini çıkarıyoruz. Nedir ahlaki olan? Şunu çıkarsayabiliriz: Haz bekleyebilir ama yapılması gerekeni yapılması gerektiği zamanda yapma şansı bir kere gelir. Bu yüzden, ahlaki olanın yaşamı güzelleştirecek olan şeyi yapmak olduğunu söyleyebiliriz. Ve anlık hazların hayatı uzun vadede güzelleştiremeyeceğini…
Oğuz AKINCI