Alternatif

Oğuz Akıncı

Görmenin öyküsü elbette birisi bir şeyleri görmediğini fark edince başladı.

Adam kollarında nerden ortaya çıktığı belirsiz bazı yazılar gördü. Lacivert dudakları hareket etmeye başladı kendiliğinden: "Yeniden başla.".

Yanları sıfır numara kazınmış, üstü özenle dikilmiş saçları, kemik hatları belli olan yüzüne canlı bir görünüm katıyordu. Sanki yıllar süren bir savaştan çıkmış gibiydi. Sanki mi? Gerçi durum savaşa benzer bir mücadeleydi. Adamın, epeydir açlık ve kıtlığın hüküm sürdüğü şehrin vahşilik gerektiren doğa koşullarına ayak uydurduğunu, onun yüzünü görür görmez anlıyordunuz. Askeri kamuflajlı pantolonu ve kirli tişörtü de bu görüntüye destek oluyordu.

Yan odaya geçti, yürürken pantolonu hışırtılar çıkarıyordu. Bu, an'a bir sürat, bir acele, bir gerilim katıyordu. Hormonal bir sezgi, tecrübeye dayanan içgüdüleri de denebilir, binanın önündeki düşmanları hissettirdi. Detaylı düşünmeye vakit yoktu, düşünmek kaybettirecekti. Belindeki silahı ve alt yan cebindeki bıçağı kontrol etti. Savaşmaya hazırdı. İstilacılara derslerini verecekti. Büyük bir gururla yapacaktı bunu, haklılıkla ve çektiği acıları soğuturcasına onları gebertecekti. Saatinin alt tarafındaki küçük bölmeye dizdiği sekiz hapın üçüncüsünü yuttu. Bir piyanonun tuşlarına soldan sağa, sağdan sola hızlıca parmak kaydırarak basıldığında çıkan ses gibi bir duygu-duyu yükselmesi ve dalgalanması yaşadı.

Kalp atışlarını duymuyor, kalbiyle birlikte kendisi de atıyordu. Hayır, harika filan olmadı. Buna sebep olan her şeyden iğrendi, umutsuzca mücadeleye girişmek zorunda oluşundan nefret etti. Harika bir adam olsaydı duruma uyum sağlayabilirdi. Kollarındaki yazı, uzun zamandır gelen emirlerden sadece bir tanesiydi.

Açılan zihniyle istilacıların ne yöne hareket ettiklerini bir çeşit dört boyutlu radar sistemi gibi takip edebiliyordu. Onlar da haptan kullanmışlar mıydı? Hayır, onları hap kazanında yaratmışlardı. Hatırladı, öldürdüğü istilacılardan kanlı canlı olanları seçip, eritip, kalıba döküp, nasıl haplar yaptığını.

Odadaki parşömenleri okumaya çalıştı bir yandan. Bu hap savaşmaya odaklıyordu adamı yalnızca. Gelinen son noktada ise okumak savaşmakla aynı anlamda değildi. Halbuki öyleydi bir zamanlar diye hatırladı. Ne rahat günlerdi.

Kapıda açılan iki delik, delikten içeriye sızan yeşil gaz, istilacılar savaşmaya başladığında çalan müzik, ekranın kısılması... Bu, kavganın başladığı anlamına geliyordu. Adam önce içeriye hızla sızan yeşil gazı ustaca belirli bir sicime itti, el hareketleriyle yaptığı dalgalandırmayla gazın vücuduna olası etkisini kırdı, kapının tam arkasında olduğunu hissettiği istilacıyı cebindeki bıçağı ince yapılı kapıya sert bir darbeyle vurarak öldürdü. Gaz bulunduğu sicimden kurtularak adamı ensesinden yakaladı ve yaralarından içeriye doğru girmeye başladı. Diğer istilacı ortalıkta görünmüyordu. Gazın etkisiyle saptamaları zayıflayan adam, kalbinin atışını hissetti. Bu, hapın etkisinin geçtiğini gösteriyordu ama adam ne olduğunun farkında değildi.

Sert, demirden bir darbeyle ayakları yerden kesildi. Ardından yere düşürme darbesine ahenkle gelen, sol koluna vurulan balta, sağ ayak parmak ucuna kadar bir acı ve silkiniş yarattı. Saati kopmuş koldan kurtaran istilacı, hapları da saatten kurtararak kolu ve saati yere bıraktı. Adam bulanık gözleriyle, kolunda beliren yazıyı anımsayarak ve kopmuş parçasına bakarak lacivert dudaklarını oynattı.
...

Kollarında beliren bir yazı gördü.
Oğuz AKINCI