Agarta Günlükleri / Sayfalar

Oğuz Akıncı

"Bilmiyorum." dedi.

İki elini kulaklarının aşağı bitiminde başlayan çene kemiklerine dayadı. Gözleri aşağı sol çapraz tarafa doğru bakıyordu. Bu, vücut dili okuyucularına göre utanç ve kaygı duyduğunu, ayrıca düşünecek önemli şeylerinin olduğunu gösteriyodu.

"Kimseyle tartışmaya girmemek de olmuyor. Tamam, tartıştığın kişinin gerçeğini yıkmak hoş değil. Ama hangi denklem vicdana bırakır kendini? Gerçeğe ulaşmanın biricik yolu duygulardan arınarak aramak mıdır? Onlar da gerçeğin bir parçası olamazlar mı?".

Fişeklerin tüfeğin ilgili bölümüne tek tek yerleştirilişi gibi arka arkaya geliyordu sorular. Fişeklerden çıkan saçmalardan hiçbirinin aynı yere gitmeyeceği gibi de çelişiyorlardı.

Kıyas, çelişki, mermi... bunlar güzel şeyler.

Vicdan bir his değil. Yoğun antrenmanlarla kazanabileceğiniz bir şeydir ve ringe çıktığınızda o anlık vuruşu yakalamanızın gerekmesi gibidir onu tam anlamıyla göstermek.

Devam etti konuşmaya, önündeki muşamba dışarıda yağan sağanak yağmurdan korunmasını sağlıyorken: "Deneniriz. Bazen insanları kuşatan kutsal ruh tarafından, bazen şeytani olanlar tarafından. O yüzden kimseye de kızamıyorum. Çünkü kim dış etkiye maruz değildir? Kim, gerçekten "benim" diyebilir? Muhatap olduğumuz şey ortak sermayedir. Tartıştığımız kişi tüm insanlıktır ve uzun uzadıya düşündüğünüzde anlıyorsunuz ki, Tanrı'dır.".

Gök gürültüsü bir çatırtı koparttı. Çene kemiklerindeki ellerini önündeki sayfalarda gezdirmek için harekete geçirdi. O sırada karşısındaki kişi o kadar şüpheci ve samimiyetsizdi ki, "Entelektüel sohbetlerimizi yapmak için her buluştuğumuzda romantik romantik konuşuyor, güya kendince tartışmadan alacağı yenilgiyi meşru hale getiriyor, yapacağı sağlamalarla alacağı galibiyetlerde ise kendisini Tanrı'nın bile üstünde konumlandırarak hazzın doruğuna ulaşıyor." diye düşünüyordu.

Sağ el işaret parmağını (şahadet parmağı demeyerek kendimi belli yerlerde konumlandırmamış oluyorum) sayfanın rastgele bir kısmına yerleştirdi. Okumaya başladı: "Herkesin korumak zorunda olduğu bir matrisi var. Herkesin kendine ait bir matrisi var ve büyük ihtimalle gelmiş geçmiş ve gelmekte olan tüm insanlığın zihninin, her birinin ayrı bir matrisi var. Bu da iç içe geçmiş milyarlarca boyut demek. Durum göründüğünden daha karmaşık.".

Gülümsedi. Karşısındaki şüpheci adamın doyum bilmez yaşam açlığı karşısında, kendisini nasıl an an öldürdüğünü gördü ve acının tatlı tebessümünü bir kenara bıraktı. Okumaya devam etti: "Sevgi bağımsız ve bireyseldir. Bu kod, kıskançlığı doğurduğu gibi özgürlüğü ve imtihanı da getirir. Sevdiğimiz kişi ya da her neyse, bir başka varlıktan tamamen bağımsızdır. Kişileri ayrı ayrı severiz, varlığı ayrı ayrı severiz. Bu da onları korur. Bu onları korur. Bu onları da korur. Bu onları korur da... Cahiller, aptallar, ahmaklar, kötüler buna katlanamazlar. Cahillikler ve kötülükler bu reddedişten doğar. Özgürlüğü ve kulluğu reddedenler böyle kişilerdir. Ne yazık ki kendimizi onaylayabilmemizin tek sebebi ve yolu da onlardır.".

Satırlar akıp giderken ellerini tekrar çene kemiklerine koydu. "Bilmiyorum." dedi.

Bir yenilgiyi hazırlayan nice galibiyetler gibi, bildikleri getiriyordu bilmediklerini.
Oğuz AKINCI