Bir Ben Var Midemden İçerü

Nuri N. Dokuzoğlu

Bu yazımda, konudan konuya atlıyor gibi görünürken, aslında bir konu üzerinden birbiri ile bağlantısı olduğunu düşündüğüm durumları izah etme gayretinde olacağımı peşinen beyan ederüm.

Açlık ve tokluk hali bütün canlılar için var olan bir durumdur. Öyle ki bunları, doğal, vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak tanımlarız. Canlılar arasından, eşrefi mahlukat olan insanı baz alarak konuya başlayalım. Açlık ve tokluk hali beyinden gelen sinyaller neticesinde oluşan, bizim de bu sinyaller neticesinde gerekliliğini yerine getirdiğimiz durumlardır. Bu haller, yani açlık ve tokluk hali, bazı durumlarda garip bir şekilde başka hallere sebep olabiliyor.

Çok aç bir insanı düşünelim. Bu açlık, eğer o insanda yeterli dayanma gücü yoksa her şeyi yaptırabilir. Tadı çok kötü bir yemeği yedirseniz dahi o kişi, fazlaca aç olduğu için yedirilen yemeğin çok güzel olduğunu söyleyebilir. Aynı kişiye tok olduğu ya da fazla aç olmadığı zaman diliminde, aynı yemeği yedirseniz, fikrini çok yüksek ihtimalle değiştirecektir. Aynı kişiye tadı normal olan bir yemeği tıka basa yedirdikten sonra yine aynı yemeğin çok güzel bir halini yedirseniz, bahsettiğimiz o güzel tadı alamayacağı için normal olan yemekten daha kötü tat alabilir.

İnsanın her hali asla birbirine denk değildir. Hal dediğimiz durum o kadar değişkenlik gösterir ki, buna açlık, tokluk, duygusallık vs bir çok durum sebep olabilir. Bütün bu değişkenler ile birlikte, kişinin bunları tam olarak kontrol edemediğini de düşünürsek, verilen karar yahut yapılan işlerin çoğunda karambole oynandığını söyleyebiliriz. Yani basit açlık ve tokluk halinde bile damak tadımızın iki uç oranda farklılık gösterme ihtimali varken diğer işlerimizdeki durumları ve ayrıntıları siz değerli kamuoyuna arz ederim.

Buradan da şu sonuca ulaşabiliriz. Kişinin bu denli değişkenliği varken, istişare bizim için farz üstü farz oluyor. İstişareyi hep sünnet olarak bildik. Evet doğru biliyoruz da bu durum neticesinde sünnet diyip geçmek pek doğru olmaz diye düşündüm. Peygamber’in (sav) her işinde istişare yaptığını dinledik durduk. O ki, sıradan insandan kat ve kat üstün bir idrak sahibi ve istişareye bu denli önem veriyorken biz bu hale vakıf olmadan ve yeterince istişareye başvurmadan ne derece isabetli karara vardığımızı nasıl düşünebiliriz? Sizce de çok kibirli bir hareket olmaz mı?

O halde konumumuz ne olursa olsun, en küçük durumdan en büyük duruma kadar, her konu istişareye açık olmalıdır diyor muyuz? Her zaman için ehil sayılan kimselerin (bu bir kişi bile olsa) istişaremizin merkezine alınıp, bereket getireceğine de hep beraber kanaat getirdik diye düşünüyorum.

Nuri N. DOKUZOĞLU 22.02.2018 (Proje 99)