Almaz Ne Alır Ne Almaz
Almazı biliriz. İyi biliriz. Hakkımızı helal eder miyiz? Yerine göre değişir. Neticede hastadır. Ama iyi biliriz.
Almaz, bildiğimizi bilmez. Bildiğini zanneder. Yanlış bilir. Verdiği kararların çoğunlukla en yanlış olanını, en isabetsiz olanını tercih eder. Gene de kararlıdır almazlıkta. Kural da tanımaz kahramanımız, kuraldan rahatsız olur. Ama canı yandı mı, kuralsızlık, sebatsızlık kendine dokundu mu en kuralcı oluverir. Rengi de yoktur onun. Sabahında ak dediği günün, bir de bakmışsınız, akşamında karaya dönmüştür. Meselesi kendi dünyası üzerinde konumlanır. Her şey yolunda ilerliyorsa onun için, etraftaki her şey yolunda ilerliyordur. Yok efendim, analitikmiş, duygudurum kontrölüymüş, netlikmiş beklemeyin sakın! Günü nasıl geçmişse ve o günde lehine ne elde etmişse o derece analitik, o derece duygudurum kontrolüne sahip, o derece nettir.
Garip bir sinsilik vardır üzerinde. Tanımlayamaz da zaten. Onun gibi olmayanlar görür almazın üzerindeki hali. Çakal esnaf tarzını andırır biraz ama daha beterdir. Çakal esnaf, en fazla paranıza çöreklenir, ama almaz hayatınıza. Ve onun gibi baktıkça asla ama asla asıl gerçeği fark edemezsiniz.
Almazın ve almazlığın şiddetli bir bağlayıcılığı vardır. O kadar bağlanırsınız ki gözünüz gerçekten göremez gerçeği. Ne zaman ki gerçeği az buçuk farkettiniz, aksini görmeye başladınız ve tüm azalarınızla reddettiniz, o zaman bir çok kapı açılmaya başlar. Asıl mesele de orada başlar. Sorumluluk da, vebal de artmıştır artık. Olsun! Almaz kalmaktan yeğdir.
Sınava son gün çalışmak, işleri hep son anda yapmak, yumurta kapıya dayanınca aklı başına gelmek, karşılığında bir menfaat elde edecek olunca yapılması gerekenleri yapmak da almazlığın türevleridir. Her şeyin birbiri ile bağlantısı olduğu bir kainat düzeninde bunların birbirinden bağımsız ne olması ne mümkün?
Yok mudur bu illetin çaresi ve de çözümü? Olmaz mı hiç? Derdi verenin dermansız bırakması Sünnetullah’a terstir. Önce kabul edeceğiz. Almazlığın iliklerimize kadar işlediğini, her zerremizi tesir altına almış ya da alabilecek olduğunu kabul ve idrak edeceğiz. Bitiyor mu? Hayır. Etraftakilerin, en yakınımızdakiler de dahil olmak üzere birçok kişinin böyle olduğunu da kabul edeceğiz. Peki şimdi? Hala mı bitmedi? Kolay mı sandın? Bilmem kaç yüz yıllık hastalık bu. İmparatorluk kaybettirmiş. Hemen mi bitecek? Biter bitmesine de grip gibi kısa sürmez. Birazcık sabır.
Kabul ettik mi? O zaman bir adım öndeyiz. Yola koyulabiliriz. Hangi yola? Çetrefilli bir yola. Asla yalanın olmadığı, her an birlikteyken ve de yalnızken bu yanlışın yanlış olduğu idrakini yitirmeme yoluna... Bu yolda hızımızı artırıp zaman kazanmamızı sağlayacak olan ne peki? Farkındalık. Nasıl artar? İstişare ile. Ama almaz ile yapılan istişare değil. Almazlığı reddedenlerle yapılan istişare. Çünkü onlar, bizi her zaman farkında kılacaklar. Bizi uyaracaklar, yoldan sapmamıza müsaade etmeyecekler. Kaybetmeye artık tahammülü olmayanlar! Bu yol tam size göre.
Nuri N. DOKUZOĞLU 28.08.2019 (Proje 99)