Küçük Fakat İzdüşümü Büyük
Her ne kadar birbirinden bağımsız olsa da, gerçekte bir bütün olan üç kelime dünyaya inmiş. Geçmiş, Şimdi, Gelecek. Bütün yük, Şimdi’nin üzerine yığılmış. Şimdi, hem Geçmiş’i düşünürmüş hem de Gelecek’i. “Bu yükü kaldırmak, ne Geçmiş’in ne de Gelecek’in işi.” diye düşünen Şimdi, kendisinin ne kadar önemli olduğuna kendini ikna etmiş. Geçmiş, buna itiraz etmiş: “Hayır efendim, ben de yaşadığım dönemde Şimdi’ydim; Geçmiş ve Gelecek’i düşünüyordum. Benim de yüküm ağır.” demiş. Gelecek, tartışmaya uzaktan itiraz etse de tartışmadan uzak kalır mı hiç! Gelecek demiş ki: “İkiniz de beni düşünüp duruyorsunuz. Bana ulaştığınızda da ben, hem Şimdi oluyorum hem de Geçmiş’i düşünüyorum. Üstelik tekrar kendimi düşünüyorum.”. Geçmiş ve Şimdi, Gelecek’in son cümlesine itiraz etmişler: “Biz de dönüp dolaşıp kendimizi düşünüyoruz. Seninki de laf işte.”.
Tartışma bir anda kesilmiş ve üçü de birbirlerine bakmışlar. Üçü de gerçekte aynı olduklarını fark edince, aynı “an”da evreni kahkahaya boğmuşlar. Kahkahaları evreni genişlettikçe genişletmiş. Evren, o kadar genişlemiş ki evrenin ucu bucağı gözükmez olmuş. Hâlâ da genişliyor… Fakat kahkahaların ritmine çomak sokan ve zamanı yavaşlatan bir kara delik çıkmazıyla karşılaşan üçlü, İnce Mehmet ile kasiyer Gazanfer’in yaşadığı topraklarda yörüngelerinden sapmışlar. Üçlüyü yörüngelerinden saptıran ve zamanı bu kadar yavaşlatan ne olabilirdi ki! “Hele bi’ dur! Anlatacağım.” demiş İnce Mehmet. Geçmiş demiş ki: “Dur hele İnce Mehmet! Bana işimi öğretme! Ben anlatırım.”.
Geçmiş, Şimdi ve Gelecek’in, yörüngelerinden saptıkları bir günde İnce Mehmet, arabasının yakıt deposunda benzin miktarı üçte bire düşünce hemen en yakın yakıt istasyonuna gider. Hayatının her alanına üçte bir prensibini uygulayan İnce Mehmet, yakıt istasyonunun marketine girer. Kasiyerden bir paket sigara ister. Kasiyer bir paket sigarayı raftan alırken yere düşürür. Sigara paketini yerden alır ve hiçbir şey olmamış gibi sigara paketini temizlemeden İnce Mehmet’e uzatır. İnce Mehmet kasiyere uzun uzun bakar. Kasiyer de uzun uzun bakışların etkisine girmek istemiyormuşçasına POS cihazından ödeme işlemleriyle uğraşır. Kasiyer, hatasını kapatmaya mı çalışıyordu yoksa gerçekten ne yaptığının farkında mı değildi? Her iki durumda da yalan bir hâl vardı. Gerçeklik yoktu. Fakat bu aklın, o kuruma zarar vereceği bir gerçekti. ”Kasiyerde kurum algısı var mıydı?” diye düşünen, bir yandan da yalan ile gerçeklik arasında mekik dokuyan İnce Mehmet, kasiyere ne dese boşa kurşun sıkacağını anlamıştı ve uzun uzun bakışlarını kasiyerin üç boyutta kalmış aklından uzak tutmuştu. Fakat yere düşen sigara paketinin temizlenmeden müşteriye verilmesi, zaten üç boyutta olması gereken bir davranıştı. Bu yüzden sözümüzü geri alıyor, üç boyuta hakaretten kaçınıyoruz. Özür dileriz üç boyut, sen ne büyük bir nimetmişsin ki, seni bile arar olduk bu topraklarda. Hâlbuki biz dördüncü boyuta çıkmayı hayal ediyorduk. Ama olsun. Kasiyere dışarıdan yani onun olmadığı bir evrenden bakarak “gerekirse yıllarca yürüyeceğimiz” yolculuğa devam ediyoruz. Çünkü kasiyer Gazanferler, hep var olmaya devam edecek. Bu da evrenin bir sabiti ve gerçeği işte!
Cesur HEPAKA