Düşük Frekans
Safsatalar diyarına hoş geldiniz. Safsatasız bir güne başlamanın ümidiyle sokağa çıkan Kel Hasan, var olan ama piyasada kendini göstermeyen ya da ahalinin “boşvermişlik” hastalığının arkasında saklanan bir safsata türüyle karşılaşır. Sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, demir ve çinko ihtiyacını gidermek için “kokuşmuş ya da besmelesiz leş eti” yerine Antep fıstığını tercih eden Kel Hasan, zincir marketlerden birine girer. “Beni al, beni de al.” diyen, Hindistan havasında, Meksika-Pakistan kafasında rengârenk ambalajlı ürünler raflarda boy gösteriyordu. Kel Hasan, reyonlar arası yolculuk yaparken bir türlü Antep fıstığını bulamaz. Çünkü her şey her yerde, tıkış tıkış; ecüş bücüş buralara da uğramış.
Zamanda bir kayma olduğunu fark eden Kel Hasan, neye uğradığını yani “Şok'a" uğradığını fark eder ve hemen marketten çıkar. Caddede egzoz dumanlarını biraz soluduktan sonra tekrar markete girer. “Aradığını bulamayan adam” pozisyonuna düşmenin ofsayt olduğunu bildiği halde, o hale girmenin ne kadar acı verici olduğunu bizzat yaşayan Kel Hasan, bu kez reyonları pürdikkat inceler. Aradığını bulduktan sonra onu satın alıp, marketten çıkarken kasiyere bakar. Kasiyere göre anlamsız fakat Kel Hasan’a göre anlamlı bir bakış. Kel Hasan, bir şeylerin yanlış gittiğini kasiyerin suratından anlamıştı fakat “Neyse, hele şu mineralleri bi’ alalım, kendimize gelelim.” diyerek marketten çıkar ve evine gider. Kel Hasan, Antep fıstığı paketini açar ve “Şok'a” uğrar. Fıstıklar nemlenmiş, çürük kokuyor. Birkaç tane yer ama tadı nasıl kötü, anlatılmaz yaşanması gerekiyordu. Ahali yaşadıkça öğreniyordu. Sonra ambalajın ağzını kapatıp onu markete götürür. Kel Hasan, çoğunluğun yapmadığı omurgalı bir davranış sergileyecekti yani bozuk ve kalitesinden eser kalmamış bir ürünü iade edecekti. Kaliteyi önemsemek, Kel Hasan’a göre omurgalı bir davranıştı.
Kel Hasan, ürünü markete iade ederken kasiyere şöyle der:
- Antep fıstığında tuhaf bir tat var. Fıstıklar nemlenmiş, çürük kokuyor. Yenilecek gibi değil.
Omurgasızgillerden olan ve beynini düşük frekansta çalıştıran kasiyer, sahte bir tavırla paketi açıp koklar ve dudaklarını inanmıyormuşçasına büker. Kel Hasan, bu dudak bükülmesini bir yerlerden hatırlamıştı. Kendinden yüceler yücesi emin bir tavırla kasiyer, Kel Hasan’a şöyle der:
- Şimdiye kadar böyle bir şey olmadı. Günlük yüzlerce paket Antep fıstığı satıyoruz. İlk kez siz ürünü iade ediyorsunuz.
Kasiyerin verdiği cevabın arkasında safsata yattığını anında anlayan Kel Hasan, safsatalar diyarında bir günü de safsatasız geçireyim derken yine bir safsatayla muhatap olmuştu. Kimsenin bozuk bir ürünü markete iade etmemesi, o ürünün bozuk olmadığı anlamına gelmiyordu. Bunu kasiyere söylediği halde kasiyerin anlamadığını fark eden ve muhatabını muhatap almak yerine marketin tavanına göz gezdirmeyi tercih eden Kel Hasan, Antep fıstığı almak için markete girdiğinde ilk baştaki tuhaflığın ne olduğunu şimdi daha iyi anlamıştı. Ürünlerinden çalışanlarına kadar derinliksizlik ve kalitesizlik marketin tümünü kaplamıştı.
Kel Hasan’ın marketin tavanına bakmasını tuhaf bulan ve ürünün iadesini kabul etmekte kararsız kalan kasiyer, marketin şefini çağırır. Şef, kasaya gelir ve paketi açar. Antep fıstığını koklar ve onun tadına bakar. Şef, Kel Hasan’a hiçbir şey demeden ürünü iade alır. Kel Hasan ile marketin şefi arasında hiçbir konuşma geçmez. Şef, konuşmadan anlaşan biriydi ya da marketin prestijine zarar gelmesin diye ürünü hemen iade aldı. Belki de şef… Neyse işte bu ahalide olasılık bitmez. Kel Hasan, olasılıkları düşünmekten vazgeçmiyordu. Çünkü düşük frekansta yaşamak, Kel Hasan’a göre değildi yoksa kasiyerden farkı kalmazdı.
Cesur HEPAKA