Yeniden Dillen
İş yerinde bir arkadaşa, yardımcı olduğu konu nihayetinde teşekkür ettim. Birden çocukluk dönemlerim aklıma geldi. Teşekkür etmek, bizim mahallede ağzı süt kokan küçük bir kız çocuğuna dönüşmek demekti. Bizde bir iyilik gördüğünde, önüne balık atılmış kedi gibi alır, saçma sevindirik bir halle kaçardın. Yahut göz teması olmaksızın “teşkür iderim” derdin. Valla teşekkür ederken -bütün o dönemlerde bir kaç kez olmuştur- bir utanma hali gelirdi. Nezaketi kim, hangi ara kadınsı olmakla yahut acizlikle kodladıysa bir çok konuda gereksiz santipiyon kayıplarına uğrattı bizi. Çünkü biz toplumca alçaktaydık. Dolayısıyla kayıplarımızı, arızalarımızı aramızdan kimse farketmedi. İlla dalak, böbrek, beyin kaybetmemiz gerekiyordu anlamamız için. Daha acıklı tarafı bu tip bir kaybediş türü günlük dilimizde bulunmuyordu.
Burun buruna iki insan... Şöyle bir bakıyorsun ağızlar oynuyor, karşılıklı bir alışveriş var gibi. Biraz daha yakından bakıyorsun, toplu monolog yapan çocuklar gibi herkes aynı anda kendi kendine konuşuyor. Dilde, zahiren semantik döneme geçiliyor fakat mana bakımından babıldamaya devam ediyoruz. Hebele hübele, makalele! Kelimelerin köşeleri hafif kırpılmış ama anlamları türlü türlü. Bayağı nesil bunlar. Aşağıda bir yerlerde altyazı arıyorsun. Oysaki dil ile mantık arasında yüksek bir örüntü vardır.
Avrupalılar futbol müsabakalarına yahut diğer spor karşılaşmalarına “match” derken Amerikalılar “game” diyor. Match; karşılaşma, eşleşme, boy ölçüşme anlamında zihinlerde yerini almış. Bundan dolayı Amerika’da bir haftasonu eğlencesi olarak tasarlanan müsabakalar, Avrupa’da yerini mücadeleye, kazanana ve kaybedene odaklanmaya bırakıyor. Taraftar gruplarının takımlarına bağlılık seviyesi de bu bağlamda değişkenlikler gösteriyor. Şüphesiz burada iki insan tipinin oynanan oyunlara bakış açısından kaynaklanan iki ayrı anlam-kavram eşleşmesi var. Müsabakalara verilen isimler anlamın belirlenmesinde itici bir güçken, onlara verilen anlamlar da isimleri belirliyor.
Adem (as)’in, Cenab-ı Hak’tan telakki ettiği kelimelerden henüz tanış olmadıklarımız, “zihin boş bir levhadır.” diyenlerin aksine zihin haritamızda yerleri yaratılışımızdan beri işaretli, fakat henüz bir yaşantı ile online olamamış durumdadır. Arazi vardır fakat bina inşa edilmediği için şehir henüz yok hükmündedir. Yarım, eksik şehirleşen zihinlerde ise malum, yollar hep kaosa çıkar. Zihnimizde önce bir şehir tasarlamalı sonra olabildiğince bölgeler arasında bağlar kurmalıyız. Gavurun kurulmuş turşusu olmamak adına daha yüksek kelimelere, daha yüksek kurgulara...
Okuduğunuz için teşekkürler.
Behzat MÂLUMAKA 22.06.2018 (Proje 99)