Sızan
Ayakları boşa çıkarmışcasına yine tam ortasına uyandı. Her hakikate eşit uzaklıkta hissetti kendisini. Bir yerinden tutunca tamamına erişimi mümkün olacaktı sanki. Gopezi bodrum levreği diye satan satıcının suratını inceledi tezgahın karşısına geçip. İlk bakışta, güçlü bir empati yapma kararı aldı. Lamı cimi yoktu. "Neyse o" diye düstur aldı. Kanunsuzluk distopyasına uygun usulleri göz önüne alarak, ortamdaki mevcut faal kaypaklığın beta sürümünü oluşturdu zihninde. Böylece, sahici bir yerine koyma gerçekleştirebilecekti. Tedbir olarak, programı beş dakika sonra silinmeye ayarladı.
Her ikisinin de donanımı birbirine ziyaretçi gözlemi seviyesinde açıktı. Herhangi bir değişiklik yapmak yasaktı. Sadece sistem kopyalandığı için bellekleri farklıydı.
Tezgahtarın işletim sistemine sızdı. Sızar sızmaz bir koku aldı. Tekrar eden sayı dizinlerini, karmaşanın içerisinden bir bir çıkarıp not etti. Aynı kötü koku, bütün dizinlerde hakimdi. Vakit geçirmeden tezgahtarın sistemindeki ana kodlara nazaran, sonradan oluşan daha silik kodları kopyalayıp oluşturduğu beta sürümüne aktardı. Birden hırsı, gözü karalığı, vurdumduymazlığı damarlarında hissetti. Dozunda yürütmeye çalıştığı bu işi beş dakika içinde, zıvanadan çıkmadan tamamlamalıydı. Hemen hemen aynı kaypaklıkla yüzleşme gerçekleşti.
Karşı karşıya geldiler. Sızan, tezgahtara, balıkların taze olup olmadığını sordu. Balıklar gerçekten tazeydi ve tezgahtar kendinden emin “Tazedir abicim.” dedi. Sızan, tazeliğine inandı. Balıktan da anlamazdı zaten. Onun işi sızmak, kendi kurumlarını yeniden biçimlendirmekti. Balıktan anlamazdı, fakat yalan ile gerçeği ayırt etme gücüne sahipti. Bu gücü, defalarca kez bu işlemleri başka başka zihinilerde uygulayarak kazanmıştı.
Empati için kopyaladığı kodlardan sonra, imtina ettiği pek az yalan kalmıştı. Sakınan bir insan olmaktan ziyade namusunun, vicdanının, beyaz yalanlarla kaplı tam olarak tanımlayamadığı safsatalarla kuşanmış olduğunu fark etti. Bu sırada birkaç dakika geçmişti. Tezgahtar, diğer müşterilerle ilgilenirken ağzının kenarıyla soruları cevaplıyordu. O esnada, bir önceki gün tezgahtarın avladığı bir müşteri çıkageldi. Elindeki gopez dolu poşeti tezgaha fırlatıp “Bu balıklar levrek değil.” demesiyle tezgahtarın, saliselik farkla bilahare Sızan’ın damarlarında şeytan hızla çapraz koşulara başladı.
Amigdalası rövaşataya yatan tezgahtar, yemin billah ederek dedesinin duvarda asılı çerçeveli portresini gösterip “Abi bizde asla yalan olmaz, eleman karıştırmıştır.” dedi. Sızan, bir yandan yalanın ayırdına varıp bir yandan da olayları tezgahtarın küçük dünyasından sahici bir simülasyon ile gözlemleyerek belleğine kaydediyordu. Tezgahtar; ulan eşşoğlu işini düzgün yapsana, diyerek elemanın ensesine gelişigüzel bir şaplak attı. Derken, tezgahtarın satış esnasında söylediği yalana, eser miktarda kendisinin de inandığını fark etti. Eleman bozuntuya vermeden kafasını önüne eğdi.
Müşteri, emin bir şekilde tezgahtara “Bana bunları sen verdin.” dedi. Beyninin ön lobu soğumaya başlayan tezgahtar, yalanında dürüst olmaya devam ederek “Bak abicim yanlış hatırlıyorsun galiba, bizde olmaz öyle şeyler.” diyerek tekrarladı. Sızan, çok fazla beyaz yalan görmüştü fakat ayan beyan söylenen bu tip yalanlar karşısında, kendisinde dokuz g çeken f16 pilotunun suratında oluşan bozarmaları andıran bir tepkimeyi engelleyemiyordu. Bir an için tartışan ikili, renk değiştiren Sızan’a döndü. Tezgahtar ortamı yumuşatmak için “Kardeşim bir şeyin yok ya?” diye sokuldu samimi görünmeye çalışan samimiyetsiz tavrıyla. İki uçuk vicdan burun buruna geldi aynı kaypaklıkla. Sızan, tezgahtarın şeytanlıkları karşısında sinirleri alınmış, duru bir insanlıkla sabretti.
Hakikate hasrettiği hayatını, yolunun zıttını keşfederek şekillendirmekti cehdi. Cehdi meyvedar oldu. Ne yapmaması gerektiğini bildiği için, tezgahtarın ucuz kaypaklığı dikiş tutmadı. Aldığı tedbir neticesinde süre doldu, program sona erdi. Sızan, görevini tamamladığı İçin “Selam!” diyerek bir başka yalana uyanmak üzere hakiki uykusuna sızdı.
Behzat MÂLUMAKA 30.06.2018 (Proje 99)