Ne Yani Çalgıcı mı Olacan?
Musikişinas birkaç adam tanıyorum. Biri ney üflüyor, biri saz çalıyor, biri gitar. Org çalan arkadaşım bile var, evet şimdi hatırladım. Bir saniye! Bir de keman çalan vardı. Hatta o inceden konservatuvar okudu, profesyonel. Hani saçları falan uzun, dişlerini sürekli fırçalar. Sık sık prova yapar. Antrenman değil prova. Nasıl bir fark var? Şimdi, bu işin kitle karşısında canlı icra edilmesi olayı performans sanatçılığına giriyor. Hırsız Yavuz istisna. Antrenman değil çünkü bire bir sergilenecek performansın bütün bir uygulaması olduğu için prova demeliyiz galiba. Antrenman biraz daha mekanik ve bütünden farklı kısımların tekrar edilmesini barındıran bir ifade olduğu için sanatın yanında biraz eğreti duruyor.
Nereye gelecektim? Ahlak diyordum sanırım. Bu enstrüman çalma işinin zihin üzerinde bir çok olumlu etkisi var. Sinan Canan, TEDx konuşmasında bundan bahsediyor. Sinirbilim ile ilgilendiği hayatının ikinci döneminde, gençlik yıllarında çaldığı elektronik gitarın ona yeni bağlar kurma ve örüntüleri fark etme konusunda nasıl faydalar sağladığını fark ettiğini anlatıyor. Bu adamda ayrı bir huzur hali görüyorum. Yukarıda bahsettiğim arkadaşlarımda da aynı huzurlu hali ve ahlaklı oluşlarını hep gözlemlemişimdir. Yani iyi insanlardır. Diyelim ki yanılıyorum, huzurlu olmasalar bile çevreye bir kararma, daraltma hali yansıtmıyorlar. Bu etrafa hüzün saçmayan insan kompozisyonu için bile enstrüman çalmayı öğrenmeliyiz.
Enstrüman çalan insan bunu yaparak en az bir tane olmak üzere bir “şey” ile daha ilkeli, anlamlı, uyumlu bir bağ kuruyor. Ve Ademoğlu tabiatın doğal bir parçası. Eşya (şeyler) ile bağlar gevşedikçe sürtünmeler ve buna bağlı uyumsuzluklar artıyor. Arzın Halifesi’nin aslen en kutlu meziyeti, yüksek bağlar kurup aklını yükseltmesidir. Bir çok şeyin ön şartıdır. Bu bir enstrüman çalmak olabileceği gibi dil öğrenimi, bir sanat dalı ile meşgul olmak veya bir spor dalında kendini geliştirmek de olabilir. Ekseriyetle çevremiz bu meşgalelere kabaca yaklaşır. Enstrüman çalmak falan ötekilerinin işleri sınıfındadır. Bu hizipleşmenin vasat banliyösünde kalanlar, zenofobi ile dünyayı algılamaya kalktıklarında daha kalkamadan dizlerinin bağı çözülür.
Arzu ettiğimiz o bambaşka diyarlar haneperestlerin, tembellerin, güdümsüzlerin enstrümanları ile ulaşılamayacak bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor. Sahiden, bizden neden kaliteli bir mimar, sanatçı, yönetmen, inovatif düşünebilen kimseler bu kadar zor çıkıyor?
Behzat MÂLUMAKA 02.03.2019 (Proje 99)