Hepimiz Aynı Zihindeyiz
Hayat, tabiatı gereği insana başlarda tek bir açı sunar. Biz bu açıları çoğaltabilecek bir donanıma sahibiz. İster istemez çevremizdeki olayları, olguları, maddeleri ilk algıladığımızda dilimize yani zihnimize olağan olarak kayda geçeriz. Bu tüm bilenen duyularla algılanan ilk numuneler, kıyas imkanına kadar bize gerçeklerimizi sunan yegane doneler olarak içten içe belleğimizde kabul bulur. Tamamını sorgulamak ilk etapta yani kabul kısmında pek mümkün olmadığından üzerinde hemen hakikat iddia etmekten geri durmamız gereken bir çok görüş çoktan hanemize yazılmıştır. Biraz bu konu hakkında sessiz ve sakince düşünelim. Ve sonra daha çok düşünelim. Ufkumuz sandığımızdan daha geniş elastik bir yapıya bürünüverecek. Acıkacağız...
Sonsuz bir porta kısıtlı bir erişim imkanı ile bağlıyız. Hep, hepimiz muhakkak ki aynı zihindeyiz. Külli iradenin bir parçasını, belki bir patikasını desek yanlış olmaz, elimizde bulunduruyoruz. Bunun bilgisini, yalan üzere bir araya gelinemeyecek kadar çeşitte farklı zamanların farklı diyarlarının farklı tabiatlarının keşfetmesi, tek başına delil olarak yeter.
Evet, kesin bir dille iddia ediyorum. Aristo’nun mantık öğretisi bir yere kadar haklı. Haksız demiyorum, bir yere kadar haklı. Yani haklı olduğu yerler de var. Garip ama şu durumda onun haklılığını bile fuzzy mantığı ile açıklayabiliyoruz. Fuzzy (puslu) yani saçaklı, kırçıl mantık ile. Alt alta en az iki anlama sahip bir çok farklı seçeneğin bulunduğu, karşısındaki insanı iki büklüm eden sorularla başbaşayız. Tüm çıkış yollarının tamamına yakınını görebilenler, cevaplara en çok yaklaşanlar olacak.
Bu katmanda öyle hakikati avuçlayıvermek yok. Mantık, ekseriyetle saçaklı olmak zorunda. Bir şey hem öyle olup hem de öyle olmayabilir. Hem var hem de yok olabilir. Hemen her şey aynı anda hem çok net hem de alacalıdır. Kelam ilminde bir bahis vardır. Yaratılmışlardan irade sahipleri kendilerinde, kendi zihinlerinde Allah’a ulaşacak sayısız yollara sahiptirler. Onu bir şekilde hissedebiliriz. O patikaya çıkman keyfi bir macera mı yoksa biraz düşününce varmak istediğin ya da varmak zorunda olduğun, seni yalanlarının soktuğu bir tepkimenin sancılarıyla debelendikçe içine, kendine, özüne iten ya da çeken belki kaynaştıran, ifadesi zor bir gidişat mı, sen karar ver. Hakikatin örüntülerinde olduğu gibi şeytanınkilerde de elbette aynı usullere benzer, zuhur edişi açısından ya da insana muhatap olması bakımından benzerlikler vardır. Belirli düşüncelerin birbirinden habersiz, alakasız kafalardan, aynı iskelete sahip olarak çıkması ister istemez bu mevzudaki sabitimizi oluşturuyor. Ulaştıklarımızın kaynağının tespiti ayrı bir mevzu. Ben kaynağı ne olursa olsun hepsinin üzerinde olan bir örüntüye dikkat çekmek istiyorum. Çünkü diğer katmana nazaran bir akşamlık dar vakitimizin olduğu alemde, bu alt alemde, edindiğimiz en hızlı yol bu örüntü olabilir.
Oraya varış için muhtaç olduğumuz şeylerin kısa bir listesi maalesef elimde mevcut değil. Aslında oraya varmak mı oraya bir süre boyunca varışmak mı ondan da tam emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var. Sahabe modelini esas alarak, dar olagelmiş metotlarımızı bir kenara bırakıp, aramızda da bir takım patikaları beraber gide gele haritasını birden çok şahısla çizdiğimiz, aynı porta ulaşacak yollara sahip bir başka geniş alemi hem tasarlayıp hem de mesken tutabiliriz. Birden fazlamızın “Bir’e” giden yolundan bahsediyorum. Yollarımızın oraya yaklaştıkça kesişme ihtimalinden, bu ihtimalin gerçekleşmesinin aslında çok mümkün olduğundan, hatta bu rastgelişin somut örnekleri olduğundan bahsediyorum. Gel gelelim ki yalnızca ruhların birbirinden bağımsız uçuştuğu bir alemde yaşamıyoruz. Ruhumuzun yolcuğunun sahici görünen simülasyonunda her şeyi kapsıyormuş havası veren bir yazılımda yüksek etkileşim içinde beraberce yaşıyoruz. İki farklı katmandan birinde, aslında biri diğerinin izdüşümü olan iç içe sayısız benzerliğin olduğu, sürekli hayret uyandıran şeylerin cereyanı içinde tuhaf, garip bir oyunun içindeyiz. Basit hareketlerimiz büyük değişimleri tetikliyor. Bu yüzden iyinin de kötünün de azı çoğu önemli değil. Aslolan yönümüz, istikametimizdir. Sonra olanlar, olacak olanlar kendiliğinden çözülüverecek gibi duruyor.
Tuhaftır ki insanlık, tarihi boyunca ulaşılması açısından imkansız gördüğü ne kadar şey varsa büyük bir kısmına ulaştı. Basit görünen bazı şeyler ise halen hayata geçirilmiş olmaktan çok uzakta. Basitliğin zorlu yollarından bir tanesi de aynı porta bir kavim olarak bağlanmak olsa gerek. İşte o zaman olmazlarımız katlanıp dürülüverecek ve dönüşüm tetiklenecek. İşte o zaman konuşmadan anlaşabilir, halleşebiliriz. Pol pozisyonuna gerilerden gıpta ile bakmak yerine kendi tarzımızı oluşturabiliriz. Yarışı önde bitirmekten ziyade yarışmak için yaratılmışız. Galip gelmek sevdası, hırsı değil azmi doğurursa o zaman sürecin, zamanın adamı olarak esaslı bir şekilde kapışabiliriz. Ekip ruhu için, asla yalnız yürümemek için muhteşem bir imkana sahibiz. Çünkü hep, hepimiz aynı zihindeyiz.
Behzat MALÛMAKA 21.05.2019 (Proje 99)