Evrensel Frekans Girişi
Türk kelimesinin “töreli, töre sahibi kimse” anlamında kullanıldığını işitmişizdir. Törelilik, yani prensip sahibi olmak insana ne katar? Hukukun kıytırık olmadığı, tıkır tıkır işlediği, medeniyet açısından en azından vasatı yakalamış halklarda, düzeni sağlayan, bütün hayata tesir eden blok örüntüler nelerdir?
İş konusunda yaptığınız hatalar tekrar ediyor olabilir. Kendinizi, birdenbire o işteki acemi dönemlerinizin yanlışlarına kapılmış bulabilirsiniz. Her gün yaptığınız bir iş olmasına rağmen, onu üstünkörü anlamlandırdığınız için, çabaladığınız işi bir türlü içselleştiremeyip işleyişini arızasız hale getiremiyor da olabilirsiniz. Bu debdebe, bize ölçek geliştirme ihtiyacını doğuruyor.
Yapılan bir yanlış, ona ancak zihnen “Bu yapılan yanlıştı ve şu sebeplerden dolayı gerçekleşti.” denildiğinde çözüm sürecine dahil edilebilir. Kuralların bu denklemdeki rolü, istendik yaşantıyı yakalama konusunda önceden belirlenen kasisleri, sert dönemeçleri, uçurumları, tecrübelerden faydalanıp özneye hatırlatarak, hatanın tekrarlanmasını önlemektir. Saiklerin keşfi tamamlandığında, koymamız gereken kurallar üç aşağı beş yukarı belirginleşir. Bu keşif şahsi olabildiği gibi daha eftal haliyle sosyal de olabilir. Sosyal öğrenme seviyesi yüksek şahıs, birçok yolu zahmetsiz bir şekilde kateder. Her bir çukura bizzat girip çıkarak teşhis koymasına gerek kalmaz. Kuralların, bu yönüyle zamanı bereketlendirmesini bekleyebiliriz.
Bazı insan tipleri, kurallara karşı gevşektirler. Hatta, kurallara uyanlara ahmakmış gibi muamele ederler. O kişilerce, gece tek başınıza kırsal bir bölgede aracınızla dönerken sinyal vermek, net bir süzmelik alametidir. Size bakıp ılık ılık gülerler. Burada esas alınacak noktayı, sinyal vermenin anlık faydası zannederler. Halbuki kurallar, yeşillik olsun diye var edilmez. Gözün görmediğine yokluk vehmettikleri için, derin, uzunca uzanan köklere karanlık kalırlar. Oysa sinyal verme kuralı bir frekans ayarıdır. Tıpkı yayalara yol vermek, kırmızı ışıkta durmak gibi bize etik bir sabit kazandırır. Kural, hem içeriyi hem dışarıyı frekansa dahil ederek besler. Aynı frekanstaki bir fırıncı ekmeğine hile karıştırmaz. Öğretmen, derse vaktinde girer. Vaktinde girdiği gibi, geç kaldığında bulunduğu frekansın dalgaları vicdanını rahatsız etmeye başlar. Ölçüde hile yapmayanlar, en basit işlerinde bile adil olma örüntüsünün tecelli edişine şahit olur.
Tsunami sonrası, denetleyen bir güç olmamasına rağmen, hiç bir dükkanı yağmalamadan, feryat etmeden, birbirini çiğnemek yerine sıraya riayet eden Japon’ların (yine mi Japon!) bu şiirsel tutumununda da görünen iki sebep bahsettiğim örüntüyü yineliyor. Birincisi, nefs-i emmare ile yetiştirilmiş Japon halkı, diğer ahlak kurallarının yansımalarıyla başkasının önüne geçmeyi, amiyane tabirle kendisine yediremeyecek, yakışık bulmayacaktır. İkinci sebep; milli birlik, beraberlik çerçevesinde yerleşmiş diğerkâmlılık kurallarına olan sıkı bağlılık, bu hususta da işlem görecektir. Sebep ne olursa olsun; törelilik vicdanı, vicdan adaleti tetikleyecektir.
Behzat MÂLUMAKA 15.08.2018 (Proje 99)