Alçak Atanmış Yüksek Gayret Eşiği
Siz hiç dans etmeyi denediniz mi? İnsan neden dans eder? Bu insanlar dans etmeyi nereden öğrendi? İnsanlar oynamak isterler. Yeri gelir pistte kaşıklar uçuşur, adım atacak yer olmaz; yeri gelir üç beş insan kalır. Debinin düştüğü o noktada, gündelik hayatında kendi halinde, sakin, dans edemeyen biri olarak kıyıya köşeye kaçmışsınızdır ve düğün sahibinin horantasından en bıçkın ve en takım elbiseli üye, içindeki aşkın kabarmaların verdiği enerjiyle beraber, kıvrak bel hareketleriyle kaşığa abanarak size ahenkle yaklaşmaya başlar. Bu kişi emmioğlu ya da yakın bir arkadaş olabilir. Bu efektif hareketler, iyi oynayan birisi iseniz curcunaya ortak koşma, kötü oynayan birisi iseniz oryantasyon anlamına gelir. “Oturmaya mı geldik yahu?” der ve sizi kaosun ortasına iterler. Kabusu burada keselim.
Hepsinde gözlenen ortak cevher, uranyumla besleniyormuşcasına bütün gece enerjilerini azami seviyede tutmalarıdır. Büyük bir vecd ile dans ederler. Kendilerini kaybeder, oyun havasına buldururlar. Yörelere ve müziğin dokusuna göre dans ediş usulleri değişir. Karadeniz kısmı biraz daha organize, seri ve senkronizedir mesela. Kalabalık şehirlere gidersek DJ’ler, daha büyük konser alanları girer işin içine. O insanlar, üç saat boyunca zıplayabilirler. Hiç üç saat boyunca olduğunuz yerde zıpladınız mı? Evet, müzik size bunu yapabilir. Görülüyor ki normal şartlarda varlığını mümkün sayamayacağımız bu yüksek enerji hali bu tip vecd anlarında açığa çıkıyor. Fakat bu vecd meselesi, müziğin sebep olduklarıyla sınırlı değildir.
Bu halin bir başka örüntüsünü muhtemelen hepimiz yaşadık. Saz arkadaşlarım şahittir ki, küçüklüğümüzün yaz aylarını, günde sekiz saat civarı top peşinde koşturarak geçirirdik. Bazı günler, bu sekiz saatin iki buçuk - üç saatlik dilimi takımla antremanda geçerdi. Şimdi baktığımda “Gerçekten yorucu olması gerekmiyor muydu?” diyorum. “O zamanlar tabii gençtik.” diyerek üzerine yatılamayacak derecede enteresan bir durum bu. Sonra ne oldu da o çocuklar büyüyünce bu kadar çabuk yorulur oldular, naifleştiler? Olması gereken, fiziksel olarak orta yaşlarında daha da güçlenecek olan vücudumuzun, yorgunluk karşısında daha dayanıklı hale gelmesi değil miydi? Görüldüğü kadarıyla bunun tam aksi zuhur ediyor. Bir ayırtmana ihtiyacımız var.
Müstakil sebepler haricinde, zamanla olmazlarımız için kullandığımız kelimeleri artırıp, çalışma - dinlenme yöntemlerini çalışmamaya göre yeniden dizayn ederek çağlayan derelere set çekmeyi tercih ediyor olabiliriz. Belki bizi aşan bir hedefimiz olmadı, belki de hiç bir meşgale bizi enterese etmedi. Belli ki, hiçbir ring bize dar gelecek kadar bile yakın olmadı. Bir köşede sürekli hangimizin daha yorgun olduğunu tartışıp çok çalışarak ne kadar yorgun düştüğümüzün vurgusunu yaptık. Bu konuda kendini bilen, kendini yalanlayacaktır. Ayırdına ancak ve ancak, işlerini halka halka, peşi sıra yapan yüksek gayret mensupları varır.
“Sözünden çıkmamak” deyimini bir düşünelim. Söz, sınır, hudut anlamında kullanılıyor. Aslında dille ifade edilegelen her mana, bu fiziğin kontrolünde bizim biçtiğimiz sınırlara tabidir. Bu yüzden, bazı şeylerin tarifi, mananın sınırları aleni olmadığından zordur. Tarif, bir takım filtrelemelerle anlam karşılığı olarak posayı özden hariç tutmakla mümkündür. Aksi takdirde netlik sağlanamaz. Mesela günlük hayatta sıkça kullanılan “çalışmak” kelimesini anlam bakımından yorulmak, bitkin düşmek, tatile olan ihtiyacın giderek artması gibi manalarla paket olarak öze dahil edersek, mesaisinin son saatinde façası bozulmuş çalışanın, mesai bitimi ile istirahate geçmeyip başka bir dinamik hale bürünerek yorgunluğundan sıyrılıp hiç çalışmamış gibi eğlenceye saatlerce enerji harcayabilmesini tuhaf karşılamamız gerekirdi. Tuhaf karşılamıyorsak ki çevremiz bunun ispatıdır, aynı serin kafayı çalışmaya başka açılardan yaklaştığımızda da yakalayabiliriz. Bunun uygulamaya konulması halinde çalışmak, son raddeye kadar devam ettirilebilir hale gelecektir.
Ruhun tabiatını fizikle sınırlamaya, yalnızca gördüklerimizin var olduğuna inanmaya, nesnenin devamlılığına aldanarak başlarız. Halbuki içerimizde, gıdıkladığımızda açığa çıkacak olan, maddenin ötesinde, bir başka harbi devamlılığa sahip enerji tipi hep vardır. Mevzu, bu enerjiyi çalışma alanlarında da aktif hale getirmektir.
Behzat MÂLUMAKA 18.07.2018 (Proje 99)