İrade Yok Eden: Yanlışın Meşrulaştırılması ve Çöreklenme Kültürü
Alev Alatlı bir konuşmasında, kanun bazında doğru olanın ahlaken yanlış zemine dayanabileceğini “Her yasal hak, helal değildir.” sözüyle özetlemişti. İnsanı ilk duyduğunda duraksatan sesli cümlelerdendir. Evet, her yasal hak, helal değildir.
Kanunlar, bir topluluğun bireylerini müreffeh yarınlara ulaştırmak için oluşturulan olmazsa olmaz yapı taşlarındandır. Buradaki müreffeh yarınlara ulaşabilmek, kanunların toplumun altkültüründen beslenmesiyle orantılıdır.
Hak ve helallik toplumun vicdanına göre kurgulanabilir. Eğer ki kurgu üzerinde rol sahibi olan kişi iradesinin arka planında menfaat kolluyorsa hak ve helallik ölçüsünü pekâlâ kendi fikirlerine devşirebilir. İşte burada kesilen şeriatın parmağı oluyor. İleride bu durumu açıklar nitelikteki örneklere değineceğiz.
Bir de irade var. İrade, kişinin bir şeyi yapıp yapmama konusunda verdiği tüm kararları kapsar. Bu kısımda birey iradesine hükmedebilir. İş eğer fiile dökülürse kişi iradesinden sorumlu olur ve süreç üzerinden toplumu da etkileyebilir. Kabil’in iradesizliği buna örnektir. Bir gedik açmak iradenin fiile dökülmesine yeter sebeptir.
Kanun ortaya koyulur, birey de bu kanunu iradesiyle "helal" ya da "helal olmayan" eyleyebilir. İşte burada ok yaydan çıkmış, mevzu iradeyi de aşmıştır artık. Helalliğin ortadan kaldırılması kişiyi yavaş yavaş iradesizliğe ve yanlışın meşrulaştırılmasına götürür. Ortaya çıkan sonuç ise nur topu gibi bir çöreklenme kültürüdür. Birkaç örnekle mevzuyu açalım.
Hakkın Suistimal Edilmesi
Herhangi bir kuruluşun personelinin ve ailelerinin barınması için yine aynı kuruluş tarafından sağlanan meskene lojman denir. Lojman hakkı ya piyasaya nazaran düşük kira karşılığında ya da ücretsiz verilen barınma hakkıdır. Mesela üniversitelerdeki bazı öğretim görevlileri kendilerine sunulan bu hakka nail olarak lojmanları kullanmaktadırlar. Tabii haklarıdır. Fakat işin şu tarafı metnin içeriğine cuk oturuyor. Devletten "mayış" ve makam sahibi bir öğretim görevlisinin, sahip olduğu evini kiraya verip kendisine hak olarak verilen lojmana taşınması durumu. Evet, bu gibi örnekler coğrafyamızda boldur. Metnin başında Alatlı’dan alıntıladığım cümle bunun gibi durumlar için söylenmiştir.
Azimet ve ruhsat ayırımı İslam Hukuku terminolojisinde özel bir konumdadır. Azimet, her türlü durum ve koşulda herkesin uymakla mükellef tutulduğu hükümleri kapsamaktadır. Azimetin zıddı ruhsat ise, birtakım zorlukları bir süreliğine ortadan kaldırmak için azimeti terk etme durumudur. Yukarıdaki örnekte lojman, bireyin sahip olduğu bir haktır. Kişi bu hakkı kanunun sınırları çerçevesinde kullanabilir. Neticede hakkıdır. Fakat buradaki hak, ruhsata tabi olan hakkın içerisine girdiği için kişinin lojmana geçmesi hakkın suistimaline girmektedir. Azimetin süresiz terki mümkün değildir. Hakkın ruhsatı, hak ortadan kalkıncaya kadar devam eder ve kanunen ortadan kalkmayıp ahlaken kalkması halinde de kullanılan her hak kişiye helal olmayacaktır.
Yanlışa Sabitlenmek
Üniversitelerdeki ikinci öğretim sisteminin kurulma nedenlerinden biri de gündüz saatlerinde çalışan insanların örgün biçimde yüksek öğrenimini sürdürebilmesi. İkinci öğretim, mesai saatinin bitimiyle başlıyor. Bu da 17:00 - 18:00 saatlerini buluyor. Her şey güzel devam ederken öğretimin başlama saati çeşitli nedenlerle birkaç saat öne çekiliyor. Yani 17:00’de başlaması gereken dersler 15:00’te hatta bazı zamanlarda 13:00’te başlayabiliyor. Birinci öğretime gidemeyen öğrenci böylelikle kendisine sunulan haktan mahrum kalıyor. “Hikâye bu ya!” demek isterdim lakin hikaye akmaya devam ediyor. Öğretim görevlisi, günlük mesai ücretine ek olarak mesai bitiminden sonra (17:00’den sonra) verdiği ders başına fazla mesai ücreti hak ediyor. Tabii hakkıdır. Fakat 17:00’den önce başlatılan ikinci öğretim ders saatlerinde öğretim görevlisinin verdiği her ders saatine karşılık maaşına ek olarak fazla mesai ücreti alması bu durumun rengini ortaya koyuyor.
Temel, freni patlayan kamyonunu durdurmak için elinden geleni yapmış ama nafile. Duygudurumunu kontrol edemeyen Temel ya kamyonu durduracak ya da az zayiatla işin içinden kurtulacak. Derken karşısına yolun sağında insanlarla dolu bir pazar yeri, yolun solunda da tek başına yürüyen bir çocuk çıkmıştır. Temel az zayiat düsturuyla kamyonu çocuğa doğru sürmüş ve kendisini pazar yerinde bulmuştur. Olayın ardından Temel: “Nereden bilebilirdim çocuğun pazar yerine koşacağını!” diyerek paçayı kurtarmaya çalışmıştır. İşte burada “Hikâye bu ya!” diyebiliriz. İradeyi kontrol edememek yanlışa sabitlenmeyi doğurur. Ne istedi ve ne oldu? İkinci öğretimin getirilme amacı neydi ve ne oldu?
Çöreklenme Kültürü
Bir başka örnek daha; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bazı programlar çerçevesinde çiftçiye hibe desteği sağlıyor. Çiftçi ise bu hibe desteğine kura yoluyla giriyor ve çekilişle hibeyi kazanıyor. (Bahsettiğim hibe, tarım aletlerini kapsamakta olup nakdi bir hibe söz konusu değil tabii ki.) Ziraat odasına kayıtlı biri, çiftçi statüsünü elinde bulundurarak bu hibeden tarım aleti almaya hak kazanıyor. Fakat aynı kişi bu tarım aletini satarak paraya çeviriyor ve bu parayla şahsi aracını bir üst modelle değiştirebiliyor. Burada hak sahibi yine hakkı olanı almıştır. Fakat hakkı suistimal etmiştir. Böylelikle ahlakı tersten kurgulayan altkültür, kendisini haklı gören çöreklenme kültürünü doğurmuştur. Örnekler çoğaltılabilir. İşin özü, menfaat kollayarak, kendi çıkarları için asıl fayda sağlaması gerekenleri saf dışı bırakarak hak iddia etmek, doyumsuz bir sofrada kaşık yarıştırmaktan ibarettir. Evet, çöreklenme doyumsuz bir sofradır.
Keser döndü, sap çalındı… Sonra dönen şeye devran dendi.
Alper A. İLERİGEL 25.08.2022 (Proje 99)