Kesmeyin Tıraşı
Bir berberle bir kasap komşu imiş. Her ikisinin de aynı yaşta birer oğlu varmış. Bu iki komşu her gün çocuklarını güreştirirmiş. Hep kasabın oğlu yenermiş. Kasap, oğluna her gün et yedirirmiş; berber her gün oğlanın kafasını sıfıra vururmuş.
Her gün tıraş edilen oğlan bir gün kasabın oğlunu tuş edivermiş.
Bu hikayeyi ben de o çocukların yaşındayken bir terziden dinlemiştim. Terzi kendini kasaptan çok berbere yakın hissediyormuş olmalı!
Bizim terzi de elinde olmayan sebeplerle yapmak istediği bazı işleri yapamayan kendini toplum denen canavar makinanın mağduru hissedenlerdendi.
Terzi, o zamanlar askere alınmada boy sınırı her neyse onun bir santim altında olduğundan askerliğini yapamamıştı. Bir gün bir müşteri ayna karşısında taraya taraya kör ettiği saçlarının dökülmesinden şikayet edince bizim terzi ona: “Keşke boyum bir santim uzun olaydı da saçım hiç olmayaydı.” demişti çocuksu bir hüzünle.
Hiç ummadığınız yerlerde, belki hayatında kitap okumamış insanlar ruhlarındaki irfanı böyle enteresan derinlikli hikayelerle dışa vururlar. Elbette "derinlikli"... Mantra gibi... Hikaye çok mantıklı görünmüyor diyorsanız haklısınız. Her gün et yiyen çocuğu her gün tıraş olan bir çocuk nasıl yenebilir? Ama kazın ayağı öyle değil işte.
Hayatta hiç ummadığımız, hesaba kitaba gelmez işler aslında o kadar sık gerçekleşiyor ki! Bunu anlatmak da işte böyle mantra gibi ilk etapta mantıkla telif edilemeyen ama anlamı insanın kafasında zamanla oturan bir derinliği ifade etmenin çok kestirme bir yoludur.
Yazasım kaçtı: Kıssadan hisse, özetle tıraşa devam edin, bir gün galip geleceksiniz.
Ahmet Kubilay 2019-11-27 22:39:42