Sakın Bir Söz Söyleme Yüzüme Bakma Sakın
Akşam üstü bir tweet gördüm. 150 milyor (!) tane de "retweet" almıştı son baktığımda. Şöyle diyor: "Çok istediğin bir şeyi biriyle paylaşırsan o kesinlikle gerçekleşmiyor." Neden acaba?
Bu tweet dünyanın başka bir yerinden, başka bir dilde yazılsaydı büyük ihtimalle bu kadar etki görmezdi çünkü Kara Türklük... Bunu yazan kişi için de düşünebiliriz, bunu kendi hayatlarında görüp, kabul edip yine de "nazar" denen kavramın memleketimizde işleri nasıl güdümsüz hale getirdiğine tam inanmayan her bir fert için de düşünebiliriz; "nazar, deveyi kazana; insanı mezara koyar".
Bütün bir hadiseyi nazarla açıklamaya yeltenmek elbette yetersiz olur. Fakat özel hayatımda defalarca karşılaştığım bir hadise olduğu için ve başka bir "ölçü" "mikyas" ile açıklayamadığım için bu kavrama başvurmak zorunda hissediyorum. Eski Türk filmlerindeki "vodoo"lar, elemterefiş kem gözlere şiş gibi, nazar boncukları, kurşun döktürme gibi hadiseler de nazarı tam olarak tanımamızı engelleyen bir algı oluşturuyor.
Nazar, bakış kelime anlamından mütevellit "gözler"in etkisi olarak da düşünülebilir fakat yine bir eksik algı zannımca. Nazarda gözlerin etkisiyle beraber zihinsel bir yoğunlaşma hali de oluyor ki eşyanın dabanına etki bununla mümkün oluyor.
Nazarın ayetteki örneğine bakalım; Elmalılı'nın mealinde Kalem suresi 51. ayetin nazarla alakalı kısmı şöyle anlamlandırılmış: "Ve gerçek o (ki) küfr edenler o zikri işittikleri vakit az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı..." Müşrikler rahatsız oldukları, düşmanlık besledikleri sözleri, "zikri" duydukları zaman nazar edip peygamberi devirmeye, kaydırmaya cüret etmişler. Örneğimiz, girişteki konu ile direkt alakalı olmasa da bize nazarın ne kadar etkili olduğunu gösteren Kitap'tan, Furkan'dan bir ayet.
Toparlıyorum. Hedeflerimiz, amaçlarımız bir başkasıyla paylaşıldığı için değil bir başkasının nazarı etkisiyle belki de gerçekleşmiyor. Kiminle hasbihal ettiğimize dikkat etmek yetmiyor, hasbihalde kullandığımız kelimelere, cümlelere de dikkat etmek gerekiyor. Eğer dikkat ederek, bir prensip haline getirmezsek içten pazarlıklı, kirli çıkı, kibirli, yılan, çakal vb. yaftaları yemek pahasına prensiplerimizi, törelerimizi korumazsak bizi "gözleriyle devirirler". Kaybedilen Roma'nın müsebbibi olan zehirli suyu fark etmek, kana kana içtiğimizi fark ettikten sonra kusmak için çabamız, gayretimiz ancak törelere bağlanmak olabilir. Korkumuz ancak temel törelerden kopma korkusudur.
Ahmet A. KEFENOĞLU 23.12.2017 (Proje 99)