Ananas ile Portakal

Ahmet A. Kefenoğlu

"Anlattığın konu, her ne ise ancak karşındakinin algısı kadar anlaşılabilirdir." Bakın ne kadar hakikatli bir cümle... Tamam sen anlatıyorsun, anlattığın her ne ise "Muhatabım bunu anlayacaktır, şöyle şöyle örnekler verdim, şöyle şöyle sıfatları, şöyle şöyle rakamları, sayıları verdim anlaması lazım" diye düşünüyorsun. Fakat önce algı sonra ise aklı selim gerekiyor. Vereceğim örnekte bu iki kavramı ayırabildiğimi göstermeye çalışacağım.

Sosyal medya sitelerinden birinde takip ettiğim, bazen tespitlerini çok yerinde, hakikatli bulduğum bir avukatın paylaşımına denk geldim. Avukat bey* kendi mesleği gereğince, "ByLock" davasından içeri alınan daha sonra bu programı aslında kullanmadığı belirlenip geri salınan vatandaşlarımız üzerinden, artık gündemi daha çok meşgul etmeye başlayan "idam" konusuna dair bir tespit getiriyor. Diyor ki kabaca "Eğer idam yürürlükte olsaydı bu kadar insan haksız, asılsız yere idam edilecekti." Bu tespit üzerinden adalet sistemimizin çok sağlam köklerle yerleşmiş olması gerektiğini, ancak bu halde "idam"ın konuşulabileceğini de ekliyor.

Örnek bununla sınırlı değil. Avukat beyin bu paylaşımı üzerine bir vatandaşımız yorum olarak 16 Temmuz 2016 darbesinde şehit edilen bir polis memurumuzun olay anından hemen sonra çekilen kanlar içindeki naaşını servis ediyor. Paylaştığı kanlar içinde, üstelik polis olunca çok daha hassas olduğumuz şehidin naaşının fotoğrafının üzerine şunu yazıyor: "Paylaşmak istemezdim ama idama karşı olanlar. Ankara Emn md şoförü polis memuru. Elleri arkadan bağlanarak şehit edildi. Tabi sizin oğlunuz babanız değil."

Avukat beyin paylaşımı ile bu vatandaşın paylaşımı arasında ben bir korelasyon, bağlam, siyak-sibak bağlantısı göremedim siz görebiliyor musunuz? Şimdi avukat bey muhatabının ancak algı seviyesi kadar bir tespitini ifade ediyor fakat muhatabın algısı değil "akl-ı selim"liği söz konusu bu örnekte. Akl-ı selim insan duygularını gereken yerde ifade etmeyi bilir, bir tespiti değerlendirirken anlatılmak istenene odaklanır "anlamak istediği"ne değil. Vatandaşın paylaşmak istediği ile avukat beyin ifade ettikleri arasında bir bağ görünüyor gibi, vatandaşın ifade etmeye çalıştığını anlıyoruz gibi fakat arada "korelasyon" yok. Elma ile armutu; ananas ile portakalı; kayısı ile şeftaliyi karıştırmak olarak tabir edilen her ne ise bu örnekte karşımıza çıkıyor.

Evet, Kur'an'ın ilk emri "Oku!"dur. Ve fakat okumayı doğru yaptığımız müddetçe emri bihakkın yerine getirmiş oluruz. Elma ile armudu karıştırarak yaptığımız değerlendirmeler, okumalar bize fayda yerine zarar versin istiyorsak, mantığı, kritik düşünceyi, "safsata nedir"i, bağlamı, anlamı yani "doğru okuma"nın bütün enstrümanlarını bir yere bırakabilir. Eğer adalet bekliyorsak, eğer eğitim istiyorsak "doğru okuma"yı zihnimizin merkezine yerleştirmeliyiz.

* Saygun Çelebi

Ahmet A. KEFENOĞLU 13.01.2018 (Proje 99)